0.9 Kraliçe Ma Tsu

156 23 33
                                    

Adam sözlerini tamamlar tamamlamaz, hepsi ellerini öne uzatıp yerlere kadar eğildi. Bunun bir çeşit selamlama olduğunu düşünüyorlardı ki asıl sebebini gördüler. Tüm bu saygı göstergesi, arkalarından gelen, orta yaşlarda görünen, oldukça kilolu, kısa boylu bir kadın içindi. Kadının üzerinde altın iplikten işlenmiş ipekten,  ince bir Hanfu giyiyordu. Göbeğinin üzerinde kat kat olmuş yağlar, ince elbisesinden seçilebiliyordu. Elinde altından yelpaze tutuyordu. Başındaki taca benzeyen şeyde çok abartılı ve parlaktı.

Wei Wuxian, karşısındaki kadını dikkatlice incelerken, buradaki insanların kadına gösterdikleri abartılı saygıya bakılırsa, bu toplulukta sözü geçen biri olduğunu düşünüyordu. Onları yakalayan korsan, eğildiği yerden doğrulup şapkasını eline alarak kadına sırıttı. Gülüşünde övgü bekleyen bir evcil hayvanın heyecanı vardı. Onları getirdiği için, bir aferin bekliyor gibiydi ama öyle olmadı.

Kadın, gırtlağını yırtarcasına kurtulan kelimelerle, "Meng Yao.. Bu insanların içinde lanetli biri var... Adımızı kirletecekler, belayı üzerimize çekecekler." dedi. Sonra eliyle denizi işaret etti. Dönüp gösterdiği yere baktıklarında, suların hızla çekilmekte olduğunu gördüler. Biri denizi çağırmış gibi, sular geri geri gidiyordu. Kumsaldaki ıslak kumlar an be an artıyordu.

Wei Wuxian, Lan Wangji'nin kulağına, "Sanırım bu Mingjue" dedi, buna üzülse mi sevinse mi bilemedi.

Karşılarına çıkan her engel aslında bir diğerini aşmalarını sağlıyordu. Sanırım şimdi de Mingjue onları bu adadan kurtaracaktı. Peki ama sonra, onları onun elinden kim kurtaracaktı? Adının Meng Yao olduğunu anladıkları korsanın gülen yüzü, kadının sözlerini duyar duymaz asılmıştı. Yüzünü ekşiterek onları süzdükten sonra, yere tükürdü ve öyle konuştu.

"Anlamalıydım. Özür dilerim, Matsu, kraliçem, peki şimdi ne yapacağız, onlardan hemen kurtulalım mı?" diye sordu korsanların lideri... Göz ucuyla da çekilen sulara ve kabaran denize bakıyordu.

Matsu, kraliçeydi demek... Wei Wuxian, işaret parmağıyla burnuna dokunurken "Okuduğum hiçbir kitapta böylesine çirkin bir kraliçe yoktu. Sanırım masallar ve hikayeler her zaman güzel kadınları anlatıyordu ya da tarihre iz bırakan kadınlar her zaman güzel olanlardı." diye düşünürken Lan Wangji, kaşlarını çatmış onun düşüncelerini duymuştu. Wei Wuxian'ın çiçek ruhuyla olan anısı aklına gelmişti -Çiçek ruhuna serenat yaptığı- Wei Wuxian'ın gözlerinde ne gördüyse, Lan Wangji'nin kaşları havalandı ve biraz sakinleşmişti. Matsu, onları dikkatlice süzüp, göbeğini kaşıdıktan sonra aklına bir fikir gelmiş gibi gülümsedi.

"Dur bakalım, hemen ümitsizliğe kapılma. Bazen kötü şeyler, iyi fırsatların kapısını açar. Bunların peşindeki her kimse, oldukça istekli ve öfkeli görünüyor. Belki de onları iyi bir bedel karşılığı verebiliriz. Hem elimizi de kirletmemiş oluruz." dedi kadın, kıkırdayarak. Onun gülüşü diğerlerinide etkilemişti. Hepsi bir ağızdan gülüşmeye ve bu fikri kutlamaya başladılar.

"Şimdi, onları kampımıza götürelim ve fırsatın ayağımıza gelmesini kutlayalım. Üstelik görüyorum ki, kutlanacak iki tane de gemimiz var." dedi Matsu, el çırpıp onu takip etmelerini işaret ederek.

Korsanlar itaatle başlarını öne eğip, mızraklarıyla onları ittirip ilerlemelerini sağlıyordu. Hızla kıyıdan uzaklaşıyorlardı. Muz ve hindistan cevizi ağaçları arasından, dar bir patikadan gidiyorlardı. Wei Wuxian'ın gözleri Lan Wangji ve Jiang Cheng deydi. Zihnine kolaylıkla ulaşabilmeleri için boş tutmaya gayret ediyordu. Ama onlar suskundu. Lan Wangji, adamların her hareketini dikkatle takip ediyor sanki boş bir anlarını kolluyordu. Harekete geçme konusunda karar veremediğini arada sırada abisine bakmasından anlaşılıyordu. Muhtemelen Wei Wuxian ve diğerlerine bir zarar gelmesinden çekiniyordu. Adamlar, kendilerine fazlasıyla güveniyorlardı, zira ellerini bile bağlama gereği duymamışlardı.

The Untamed [AU] / WangXian ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin