Gittikleri bu yol onlar kuleye gelirken kullandıkları yol değildi. Tam ters istikametten gidiyorlardı. Öyle hızlı yol alıyorlardı ki, atın üzerinde zıplayıp durması bulunduğu pozisyonda hiçte iyi değildi. İki eliyle, atın eyerlerini tutuyordu; ama zıplamasını durduramıyordu. Başka bir atın çok yakından gelen nal sesleri duyuluyordu. Sanırım takip ediliyorlardı. Huaisang, gidecekleri yere sorunsuz ulaşmaları için peşlerine askerlerden bir kaçını takmış olmaydı. At çok hızlı ilerlediği için Wei Wuxian, arkasına dönüp bakamıyordu.
"Sırtını bana yaslamalısın. Yoksa düşeceksin." dedi Mingjue sanki Wei Wuxian için gerçekten endişeleniyormuş gibi sesini incelterek. At hâlâ hızla yol alırken aniden durdu. İki katlı, ahşap bir evin önüne gelmişlerdi. Ev, seyrek ağaçlıklı bir yolun kenarındaydı. Dış cephesindeki cilanın parlaklığına bakılırsa, Mingjue buraya iyi bakıyor gibiydi. Evin önünde durduklarında Wei Wuxian, ilk iş olarak arkasına kontrol etmek oldu ama kimseyi göremedi. Belki de, askerler onları rahatsız etmemek için belli bir mesafeden gözlüyorlardı.
"İşte aşk yuvamız." dedi Mingjue tıslamaya benzer bir sesle kıkırdayarak. 'Aşk' kelimesi onun diline hiç yakışmıyordu. Aşkın onun için bedensel temas ve hazdan olduğunu anlamak için, Wei Wuxian'ın bedenine demirlenen gözlerine bir kez bakmak yeterliydi.
Mingjue, evin kapısını itip açarken -anahtar kullanmaya gerek duymadan- Wei Wuxian'ı kucaklayıp eve öyle sokacağını düşünürken, o sadece eliyle onu içeriye işaret ederek davet etmişti. Wei Wuxian kapının eşiğinden bir adım atıp girdiğinde, kocaman bir salonun ortasına yerleştirilmiş, siyah deriyle kaplı yatağı gördüğünde dehşete kapıldı.
"Merak etme Wei Wuxian. Ben nazik bir adamım. Bana itaat ettiğin sürece canını yakmam." dedi Mingjue, elini daha fazla sabrı kalmamış gibi kırmızı elbisesinin kemerine götürerek. Wei Wuxian itaat'ten kast ettiği şeyin ne olduğunu bilemiyordu ama aradığı şeyi onda bulamayacağı kesindi. Geçen zaman, diğerlerinin kuleden kaçmasına yetmiş olmalıydı. Bu aptal oyunu daha fazla sürdürmesinin imkanı yoktu.
Wei Wuxian, etrafına bakıp silah olarak kullanabileceği bir şeyler arıyordu. Ama evde pencereler için perde bile yoktu. Sadece salonun ortasında sevimsiz bir yatak bulunuyordu. Onu yok edecek demir kılıçta elinde olmadığına göre, elinde ne varsa onu kullanacaktı. Yani ellerini! Mingjue iri elleriyle kemerini çözmeye çabalarken kemeri biraz gevşemiş ve nefes alması kolaylaşmıştı.
"Yerinde olsam, ona dokunmayı cüret etmezdim." dedi Lan Wangji, bir anda kapıyı büyük bir gürültüyle açarak.
Lan Wangji, Wei Wuxian için, gelmişti! Demek duyduğu o atın binicisi Lan Wangji idi. Yine de o burada olmamalıydı. Bunun bir faydası yoktu. Mingjue'yi yenemezlerdi.
"Gelmemeliydin." dedi Wei Wuxian, buruk bir gülüşle.
"Tek söz dinlemeyen sen değilsin, demek ki." diye yanıtladı Lan Wangji, sağ elinde tuttuğu kılıcını sıkı sıkı kavrayarak.
"Ah ne romantik! Onun için geleceğini tahmin ediyordum ama belki de o kadar aptal değildir, diyordum. Seni zeki bir adam sanmıştım, yanılmışım." diye gürledi Mingjue. Eli hâlâ Wei Wuxian'ın kemerindeydi ama yüzü Lan Wangji'ye dönüktü.
"Eğer, ruh eşimi senin ellerine öylece, savaşmadan hatta ölmeden bırakacağımı sandıysan, asıl aptal olan sen olmalısın!" diye cevapladı Lan Wangji. Gözlerindeki öfke, insanın içine işliyordu. Onunla dövüşecekti, hem de ölümüne... Wei Wuxian, buna izin verirse, ölecektide! Mingjue, Wei Wuxian'ı sertçe geriye iterek belindeki kılıcı çekti.
"Seni suçlamıyorum. Bu gerçekten de uğruna ölünecek bir adam. Ne yazık ki, benim ölmeye niyetim yok." dedi Mingjue kılıcını hızlıca Lan Wangji'nin üzerine savurarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Untamed [AU] / WangXian ✔️
FanficBölüm sayısı: 14 Başlanğıç tarihi: 24.03.2023 Bitiş tarihi: 18.05.2023 Wei Wuxian, Lan Wangji'yi kurtarmak için bir plan hazırlar. Önce söylediği şeyi alğılayamamışlar gibi boş gözlerle suratına baktılar, sonra aynı anda hepsi de; "Sen aklını mı k...