9. BÖLÜM 💮

111 14 19
                                    

MEDYA : Kumsal (Ayza) Ya da üçüncü adıyla Işık. Kdkdkdkekk

🏵️🏵️🏵️

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. 💟

Keyifli okumalar. ❤️

********

'İstenmeyen ot dibinde biter' atasözüyle karşı karşıyaydım şu an. Onunla karşılaşacağımı hiç düşünmezdim oysaki. Ne düşünmesi, aklımın ucundan bile geçmezdi. Çünkü cinayetten yargılanıyordu, bu kadar kısa sürede çıkmış olamazdı. Hadi benim durumum tamamen iftiradan kaynaklanmıştı. Ya onunki?

Hâlâ Ayaz'a bakarken, o hiç istifini bozmadan kolumdan tuttu ve birlikte dışarı çıktık. Arabaya bindiğimizde göz ucuyla arkama doğru baktım. Hâlâ oradaydı ve hâlâ bize bakmaktaydı kısık gözlerle. Hemen çektim başımı ondan. Öyle bir bakmış ve hâlâ bakıyordu ki, bir an için beni tanıma ihtimalini bile düşünmedim değildi. Ama tanıması da imkansızdı. Saçlarımı bile boyatmıştım. Hatta gözlerimde lens bile vardı. Sadece akşamları yatmadan önce çıkarıyor, sabah yine evden çıkmadan önce takıyordum. Tanımış olamazdı. Ama muhtemelen Ayaz'ı tanımıştı. Beni de herhalde onun sevgilisi veya arkadaşı olarak tahmin etmiş olmalıydı.

"Sence tanıdı mı?"

Başımı Ayaz'a çevirdiğimde, ondan tarafa doğru bakıyordu. Ve gözleri hâlâ oradayken, "baksana, hâlâ bakıyor." diyip kısa bir an bana bakmış, ardından tekrar oraya odaklanmıştı. Evet, hâlâ bakıyordu.

Başımı sağa sola doğru sallayarak, "tanıması imkansız. Biliyorsun." dediğimde bu sefer o bakışlarının odağına sadece ben girmiştim. Daha da oraya bakmadan, "neyse, hadi gidelim artık. Yoksa bir şeyden şüphelenecek." dediğimde başıyla onayladı ve arabayı çalıştırdı.

**********

Bilgisayardan kafamı kaldırdığımda derin bir nefes aldım. Saatler olmuştu yayınevine geleli ve ben çoktan unutmuştum o Demir denen adamı. Az çektirmemişti bana cezaevinde. Çok kavgalarımız olmuştu. Hatta bir ara birbirimize bıçak çektiğimiz bile olmuştu. Yani boşuna demiyordum kanlı bıçaklı düşmandık diye.

Bıçak kelimesi hafızama dolunca İpek gelmişti aklıma. Çantamdan onun fotoğrafını çıkardım ve hüzünle bakmaya başladım. Onu çok özlüyordum. O yokken kendimi öyle yalnız hissediyordum ki. Keşke gelebilseydi. Keşke gelebilselerdi. Bu düşünceyle birlikte boynumdaki ucunda kalp olan kolyeyi çıkarıp, kalbi açtığımda bir tarafında annem, bir tarafında da babam göründü. Onlar her zaman benim kalbimdeydi. Kalbimde yaşıyorlardı. İpek'i ise ruhumda yaşatıyordum.

Bir süre sonra masanın üzerindeki şirket telefonunun çalmasıyla düşüncelerimi bir kenara attım ve aramayı cevapladım.

"Efendim?"

"Odama gel." diyip telefonu kapatmıştı. Kim olabileceğini elbette ki düşünmüyordum. Çünkü o iğrenç mide bulandırıcı sesinden tanımıştım. Öfkeyle ayağa kalkarken hâlâ elimde açık olan kalbi birleştirip kolyeyi boynuma taktım. İpek'in fotoğrafını da cebime koydum. Ne istiyordu acaba? Yoksa geçen akşam odasına girmeye yeltendiğim mi gitmişti kulağına? Kim söylemiş olabilir ki öyle olsa bile.

Odadan çıktığımda Sevda asistan masasında değildi. Koridorun sonuna kadar yürümeye başladım. Aynı zamanda da sıkıntıyla bilmem kaçıncı nefesimi alıp veriyordum. Hayır hayır, korkumdan değildi tabiki. Sadece onun o mide bulandırıcı yüzünü daha ne kadar görmek zorunda kalacaktım bilmiyordum. Ama intikamım için buna zorunluydum.

SADECE SEN (İntikam Değişimi) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin