Bir kaç gün önce kendime demiştim ki; 'Artık hiçbir şey için stres yapmayacağım. Çünkü biliyorum ki ne olursa olsun, hayatımda yaşadığım herşey bir gün elbet düzelecek. Düzene girecek. Hayatımın geri kalanında yaşadığım her gün mutluluk ve huzur dolu olacağım. Değiştiremeyeceğim şeyler için stres yapmak yerine, onları kabullenmeliyim. Zaten başka çarem de yok. Her şey kendi akışına göre bir şekilde yoluna girecek. Sonrasında daha da iyi olacağımı biliyorum.'
Ama ne kadar da erken düşündüğümü şimdi çok iyi anlıyordum. Şu an benden streslisi yoktur kesin, buna eminim. Benim stresim yaşadıklarımdan da fazlaydı.
Bulamıyordum işte.
İpek'in hiç yanımdan ayırmadığım fotoğrafını bulamıyordum bir türlü. Bakmadığım yer kalmamıştı. Her yerin altını üstüne getirmiştim ama yine de çıkmamıştı. Evde aramayı bırakmış, şimdi de yayınevinde arıyordum. Ve şu an stresimden içim içimi yiyor, hatta dişlerimi kemirip duruyordum. En son pantolonumun cebine koyduğumu hatırlıyordum. Hatta sonra cebimden çıkarmış ve düşüncelerime dalmıştım ki, Tamer pisliği masanın üzerindeki iş telefonunu arayıp beni odasına çağırınca hemen geri cebime koymuş ve onun odasına gitmiştim. Birden bu aklıma gelen detayla birlikte gözlerimi irileştirdim.
Olamazdı değil mi? Onun odasında düşürmüş olamazdım. Bu olmamalıydı. Eğer o fotoğrafı görürse benim herhangi biri olmadığım anlaşılır. İpek'i tanıdığımı anlar. Hatta benim o geceki görgü tanığı olan ezik ve çirkin kız olduğumu da anlaması an meselesi olur. İşte o zaman bu bittiğimin resmi demektir.
Panikle ellerim titremeye başlarken kendimi sakin olmaya zorladım. Zira bu sadece benim düşüncemdi. Buna emin olmadan panik yapmam, endişe etmem yersizdi. O odaya girmeliydim. Girip etrafa bakınmalıydım. Eğer düşürdüysem belki de çoktan bulmuştu ama yine de şansımı denemekten zarar gelmezdi. Çünkü Tamer'in bana karşı herhangi bir tuhaf hareketlerine veya garip bakışlarına denk gelmemiştim. Belki de onun odasında düşürdüysem bile henüz fark etmemişti. Bu şekilde düşüncelerimin aklımı kemirmesine izin veremezdim.
Çalan telefonumla birlikte arayana baktım. Ayaz'dı.
"Efendim?" dedim açar açmaz. Nefeslerim düzenli değildi. Saatlerdir odada o fotoğrafı arıyordum ve artık yorulmuştum. Derin bir nefes alarak kendimi koltuğa bırakmam bir oldu.
"Kumsal... Bulabildin mi?"
Sanki görecekmiş gibi başımı umutsuzlukla sağa sola doğru sallarken cevap verdim. "Hayır, bulamadım."
Sesim de bakışlarım gibi çaresizlikle çıkmıştı. Evet, şu an çok çaresizdim. Ya o fotoğraf, onun odasındayken düştüyse? O zaman ne yapacaktım? Şu an fotoğrafın kaybolmasında falan değildim ben. Evde o fotoğraftan daha bir sürü vardı. Ama umarım düştüyse bile Tamer'in odasına düşmemiştir. Umarım.
"Eee, ne olacak şimdi? Nerede olabilir ki?"
Sıkıntılı bir nefes alıp verdim. Bu sorunun cevabını bende hiç bilmiyordum.
"Bilmiyorum Ayaz. Arıyorum her yerde, ama yok."
Tam o sırada odanın kapısı tıklanmadan açılınca kaşlarımı çatarak kapıya çevirdim başımı. Ve gördüğüm yüzle birlikte şaşırmamak elde değildi doğrusu. Çünkü gelen, ve hatta odaya izinsizce veya benden bir komut beklemeden giren Kamelya'nın ta kendisiydi. Kızgın bakışlarım hâlâ onun yüzündeyken, "neyse ben, sonra ararım seni." dedim ve Ayaz'ın cevap vermesine fırsat vermeden de telefonu kapattım. Bakışlarım ise hâlâ masamın karşısındaki koltuklardan birine oturmuş olan Kamelya'daydı. Ve bunların hepsini de benden izinsiz yapmıştı. Kapıyı tıklamadan açması, benim herhangi bir şey söylememi beklemeden içeri girmesi ve koltuklardan birine oturması... Hepsini de sanki bu oda onunmuş, ve hatta bu yayınevi de ona aitmiş gibi yapmıştı. Bu ne kadar da ukala ve kendini beğenmiş bir kadındı böyle. En nefret ettiğim iki özellik bir arada. Aman ne güzel!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE SEN (İntikam Değişimi)
Novela Juvenil20.03.2023 #değişmek 1. sırada 20.03.2023 #ezilmek 3. sırada Evet, o kiloluydu Evet, o sivilceliydi Evet, o ezikti... Ama bunlara rağmen güçlü kalmayı da çok iyi biliyordu. Kendisini asla ezdirmemeye dikkat ediyordu. O ezikti, ama kimseye aşık değ...