6. BÖLÜM 🏵️

123 17 14
                                    

Bilinmezlik.

Hissettiğim tek şey buydu bugün. Çok renksizdim. Dün akşam annemin yazdıklarını okuduktan sonra nasıl iyi olabilirdim bilmiyordum. Ne hissetmem gerektiğini de bilmiyordum. Annemin duygu yüklü cümleleri hâlâ zihnimin bir köşesindeydi.

Tıpkı dışarısı gibi benim içimde renksizdi bugün. Çiçeklerin koparıldığı, sevgilerin harcandığı, umudun tükendiği, renksiz, yapay bir dünya vardı dışarıda. Benim ise uyuşmadan asla uyum sağlayamadığım, gürültüsünden uyuyamadığım, kirli, kibirli, kaba bir dünyam vardı. Çıkarları uğruna seni çakıyla son model bir arabayı çizer gibi çizecek binlerce insan vardı. Kanını emecek bir sürü vampir... Sana kullanılıp, köşeye atılmış pis bir mendil gibi hissettirecek bir sürü katil... İnsanların her türlüsü vardı dışarıda ama benim içimde artık yaşamaya dair bir sevinç, inanç bile yoktu. Kalmamıştı.

Keşke annemle babam yanımda olsaydı.

Amcam ve yengem vardı benimde yanımda. Yalnız değildim ama insanın kendi ailesi gibi de olmuyordu ki. Bunu çok iyi anlamıştım.

Tükenmiş gibi hissediyordum. Elimdeki kutuyu hüzünlü gözlerle yatağımın yanındaki çekmecenin içine koydum. Şimdi değildi. Şimdi yayınevine gitmem gerekiyordu ama akşam devam edecektim buna. Dün akşam daha fazla kutuyu inceleyememiş, yarım bırakmıştım. Daha fazlasını bulamamıştım kendimde. Ama biliyordum. O kutuda daha benim için yazılmış bir çok mektup vardı. Ve ben, hepsini okuyacaktım. Yıllar sonra ailemin hatıralarıyla buluşmuştum sonuçta.

Derin bir nefes alarak yataktan kalktım ve odamın içindeki lavaboya girerek elimi yüzümü yıkadım. Ardından üzerimi değiştirdim. Üzerime krem rengi bir sweet, altıma koyu mavi kot pantolon giydim. Kırmızı şişme montumu da giyerken, ayaklarıma da beyaz sporlarımı giydim. Ardından boynuma, ucunda ay sembolü olan ve yıllar önce annemle babamın doğum günümde bana hediye ettikleri kolyemi taktım titreyen ellerimle. Bunu ilk defa o gün takmış, ve bir daha o cesareti kendimde bulamamıştım. Yıllar sonra ilk defa takıyordum şimdi de. Bu kolyeyi 14 yaşında taktığımda ilk ve son olduğunu düşünüyordum ama artık bir şeylerden kaçamazdım.

Evet, bu kolyeyi takmak istemememin bir diğer sebebi de annemle babamın ölmüş olmalarıydı. Bu kolye bana onları hatırlatıyordu. Ama kaçmanın kimseye bir faydası da yoktu. Bu kolyeden kaçsam bile, ölülerinden kaçabilecek miydim ki? Acımasızca çarpıp kaçmıştı magandanın biri. Hâlâ aklıma geldikçe nefesim kesiliyordu. Soluduğum hava yetmiyordu sanki.

Şimdi ise bu kolyeyi... Onlardan bana hatıra olan bu kolyeyi takmak istemiştim. Kolye gerçekten çok güzeldi. Uzun zincirliydi. Boynumdan aşağı doğru uzanıyordu. Ve ucundaki ay, karanlıkta parlıyor, güzel bir görünüm sağlıyordu. Olağanüstü özelliği de buydu sanırım.

Saçımı da at kuyruğu yaptım ve dudaklarımı hafiften parlattıktan sonra çantamı da alarak odamdan çıktım. Salona geçtiğimde derin bir nefes almama engel olamadım. Benim iyi olduğumu görmeleri lazımdı.

Salonda kimseyi göremeyince mutfakta olduklarını düşünerek mutfakta aldım soluğu. Kahvaltı yapıyorlardı. Yüzüme bir tebessüm takınarak, "Günaydın." dedim. Her biri de bana gülümseyerek bakmış ve benim gibi, "Günaydın." demişlerdi.

Bende yanlarındaki yerimi aldığımda kahvaltımı yapmaya başladım. Amcamın bana buruk bir ifadeyle baktığını hissettiğimde ise başımı kaldırıp gözlerimi ona diktim. Tam tahmin ettiğim gibiydi. Bir süre sonra bana bakmayı sürdürmesinin ardından ağzını araladı.

"Nasılsın kızım?"

Daha nasıl olabilirim ki amca?

Düşüncelerimi dile getirmeyip bu sefer ki gülümsememi içtenlikle çıkartmıştım. Başımı sallarken, "İyiyim amca." diye yanıtladım onu. İyi olmalıydım. Ben babamın kızıydım. Babam bana tırnağım kırıldığında ağlamayı değil, diğer dokuz tırnağımı da kesmeyi öğretmişti. O yüzden bunlar beni üzmemeliydi.

SADECE SEN (İntikam Değişimi) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin