Ne kadar çaresiz kalsanız da elinizden hiçbir şey gelmediği zamanlar olur ya, işte o zamanlardan birinin içine düşmüştüm. Çaresizlik denen şeyi bütün hücrelerimde hissediyordum şu an. Boğazım düğüm düğüm olmuştu artık. Daha önce hiç bu kadar boğulur gibi hissettiğimi hatırlamıyordum. Sessiz çığlıklarım taş duvarlarda yankılanıyordu adeta. Ama beni duyacak, duyabilecek kimse de yoktu. Çünkü sadece o ve ben vardık bu ormanlık alanda. Hâlâ beni nereye götürdüğü hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Ne kadar sormuşsam da hiçbir cevap alamamıştım. Bırak cevap almayı, ağzını açıp sesini bile çıkarmıyordu. Sanki bu taksi de ben yoktum. Sadece kendisi vardı. Resmen duymuyordu beni.
Şu an umutsuzlukla yanıp tutuşuyordum ve bu en yakıcı histi. İçinde bulunduğum durumun gerçekliğini ne yazık ki gören ya da görebilecek hiç kimse yoktu.
Evet çaresizdim. Hem de çok çaresizdim. Elim ayağım bağlanmıştı sanki. Bu taksinin içinde yerimden kımıldayamıyor, hiçbir harekette bulunamıyordum. Ama bu hissettiklerim asla korku değildi. Korkmuyordum. Sadece tedirginlik duyuyordum ama bunu da çaresizlik olarak adlandırııyordum. İstesem çoktan bir şeyler yapmıştım. En fazla bende bu adamla birlikte zarara uğrardım ama yine de bu şekilde boş durup ecelime büyük bir zevkle gitmezdim.
Fakat ben gidiyordum.
Resmen ecelime gidiyordum. Ya da Azrail'e. İkisi de aynı kapıya çıkıyordu ne de olsa. Merak ediyordum çünkü. Beni kimin kaçırdığını ve benden ne istediğini merak ediyordum. Hiçbir şey yapmayıp sessizce oturmam da bu yüzdendi.
Bir kez daha başımı arkaya çevirdim ve geçtiğimiz o ağaçlık yola uzunca bakmaya başladım. Ama oldukça uzak bir mesafeden bir araba da bizi takip etmekteydi ve ben daha bunu yeni fark ediyordum. Simsiyah bir araba. Kontrollü bir şekilde geliyordu arkamızdan. Sanki taksi şoförüne belli etmemeye çalışıyor gibiydi. Gözlerimi kıstığımda ise bu arabayı hatırlamaya çalıştım. Ve daha sonra da yayınevinden çıkmadan önce Savaş'la yaptığımız konuşma geldi hatırıma. Bu O olmalıydı.
Zaten günler öncesinde onunla yaptığım ilk görüşmede ve ondan istediğim şeyden sonra adamlarının beni de takibe alacağından bahsetmişti. O günden beri de dediği gibi adamları her adımımda hep bir soluk arkamda olmuş, sürekli beni takip etmişlerdi. Hatta geceleri bile evimin etrafına pusu kurmuşlardı adeta. Onlar her saat hatta her dakika hep peşimdeydi. Şimdi daha iyi anlıyordum ki, bu Savaş sözünün eri bir adamdı. Acaba taksi de bir terslik olduğunu anlamış mıydı? Benimki de soruydu işte. Elbette anlamıştı. Sonuçta o benim yaşadığım evi biliyordu. Ve hızla geçtiğimiz bu yolların da asla evime gitmediğini fark etmiş olmalıydı. Hangi taksi şoförü müşterisini ormana götürürdü ki?
Hemen önüme çevirdim başımı. Ve son bir umut, tekrar aynı soruyu sordum.
"Kimsin sen? Ne istiyorsun benden?"
Gerçekten kimdi bu adam? Benden ne istiyordu? Hâlâ bir cevap vermemekte de ısrarcıydı anlaşılan. Düşünüyorum, düşünüyorum da aklıma kimse de gelmiyor. Adamın sessiz kalmaya devam eden karanlık çehresine bakarak derince ofladım. O sırada çantamda bir titreşim hissettim. Telefonumun titreşimiydi. Hangi akılla yaptım bilmiyorum ama bugün telefonumu titreşime almam iyi olmuştu. Yoksaki şu an çaldığını bu adam da duyup telefonu hatırlayarak el koyabilirdi. Bir kaç kere denemiştim çantamdan gizlice çıkarıp birini aramayı. Fakat nasıl yapabilirdim ki bunu? Hele ki onun gözü sürekli bendeyken. Dakikada bir dikiz aynasından o kapkara gözleriyle çakışıyordu gözlerim. Onun gözleri sürekli üzerimdeyken de yapamazdım bunu. Eğer yakalanırsam telefonuma el koyardı ve bu daha kötüydü
Ne yapacağımı düşünürken o sırada başka bir telefonun zil sesi taksinin içini doldurdu. Ve şoför hemen cevap verdi arayan her kimse.
"Buyur patron?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE SEN (İntikam Değişimi)
Ficção Adolescente20.03.2023 #değişmek 1. sırada 20.03.2023 #ezilmek 3. sırada Evet, o kiloluydu Evet, o sivilceliydi Evet, o ezikti... Ama bunlara rağmen güçlü kalmayı da çok iyi biliyordu. Kendisini asla ezdirmemeye dikkat ediyordu. O ezikti, ama kimseye aşık değ...