8. pes edemeyenler

286 30 8
                                    

Dünya ikiye ayrılır, bu ayrılık cinsiyetlere, ırklara veya sihir gücüne bakmaz. Herhangi birinde bulunabilecek veya bulunamayacak olan bir özelliğe göre ikiye ayrılır.

Cesaret.

İnsanlar çeşitli aptallıkları da cesaret olarak adlandırır. Asıl cesaret ise pes edip, devam etmek arasında olan o bir kedi tüyünden ince çizgiden ibarettir.

İki tarafında size tam olarak ne vereceğini asla bilemezsiniz, emin olabileceğiniz tek şey şudur: Birinde dünyanız hep aynı kalacaktır, diğerinde ise kendi dünyanızı belki de birçok insanın dünyasını değiştirebilirsiniz.

Draco tam o çizgi üzerindeydi. O kedi tüyünden ince çizginin üzerinde. Bedeni ve ruhu onun sayamayacağı kadar yara almıştı. Draco bazı yaralarını bilmiyordu bile. Ama bildiği bir şey vardı. Pes edenler hep tek bir ışık altında aydınlanmaya, çevredeki karanlığın ne kadar dipsiz olduğuna bakıp kendi o sönük ışıklarını övmeye mahkumdular. Draco bu mahkumiyetten bıkmış, usanmıştı. Diğer tarafta ise iyi veya kötü, güzel veya çirkin bir şeyler vardı işte ama en azından o sönük ışığı övmeye mahkum değildiniz. O güzel şeyin hayali ile devam ediyordunuz. O insanlar hayallerini ucundan tutabilmek için pes edemeyenlerdi. Pes edenlere inat o güzelliğe, hayale, iyiye hayranlıkları neticesinde pes edemeyenlerdi.

Draco, çocukluğundan beri o sönük ışığın altında kulaklarına ulaşan o sönük ışığın övgüsü ile büyümüştü. Çevredeki dipsiz karanlıktan çok daha üstün görüyordu kendi sönük ışığını çünkü ona sadece bu yol öğretilmişti. Tek doğrusu buydu. Sonra hayatına biri girmişti, o da o sönük ışığın altında büyümüştü ama kulaklarını tıkayarak, gözlerini kocaman kocaman açarak karanlığa bakmıştı. Kendisinin aksine o karanlığın ne kadar dipsiz değil ne kadar renkli olduğunu görmüştü. Belki, ona bu yolu ilk olarak büyük kardeşi göstermişti ve o biraz asiydi. O sönük ışığı birden terkedecek kadar cesur ve aptaldı ama o yolu ona büyük kardeşi göstermişti. Regulus Acturus Black, kimseye sezdirmeden, Sirius Orion Black'in açtığı yolda bir yılan gibi kıvrılarak belli işler başarmıştı. Dahası, belki esir olmuş senelerce işkenceye maruz kalmıştı ama bir çocuğa daha doğru yolun ne tarafta olduğunu göstermişti.

Regulus, Draco'ya ışığı göstermişti ve Draco'nun iç savaşı bu yolu görmesi ile beraber daha ateşli ve vahşi bir şekle bürünmüştü. Ama şundan eminiz ki, eğer Regulus Draco'nun bu kadar acıya katlanacağını ön görseydi bu çok sevdiği çocuğun acı çekmesindense sönük bir ışık altında cahil kalmasına razı olurdu.

*

Regulus, Malfoylar'ın o sonu gelmez acı ve işkence dolu gizemler ile kaplı malikanesinde elindeki kara kelebeğin kanatlarına fısıldıyordu ve her fısıltısı kara kelebeğin kanatlarında gümüş bir yazı kümesi olarak beliriyordu. Pinky, efendisine endişe ile baktı, Efendi Draco'dan yaklaşık yedi haftadır haber alamayan Efendi Regulus endişe ile ona bir kara kelebek getirmesini istemişti. Oh, Pinky bunun anlamını biliyordu. Efendi Regulus, Efendi Draco'nun kanını ona biraz koklatacak eline kara kelebeği verip Pinky'ye birkaç büyü yapacaktı ve sonra Pinky kendini Efendi Draco'nun olduğu yer her neresi ise orada bulacaktı.

Pinky Efendisinin boynundaki kolyesinin tıpasını açtığını görünce zıplayarak yanına vardı, aslında ne kadar tehlikeli olursa olsun Efendi Draco'yu çok özlemişti. Efendisi ona bayılırdı ve her gittiğinde kazağını değiştirir eski kazağındaki zarar görmüş yerleri temizleyip diker sonra Pinky'ye şeker verirdi. Hem de pembe. Pinky'nin her şeyi pembeydi, efendisi o yüzden onun ismini değiştirip bu şekilde seslenmeye başlamıştı. Bunlar uzun hikayeydi. Pinky Efendisinin kanını kokladı, kara kelebeği avucunu sıkı sıkı hapsetti ve BUM!

Artık Efendisi nerede ise o da oradaydı.

*

Draco, oturduğu deri koltuktan kendini yuvarlayarak yere attı, yerde de aynı işlemi sürdürürken - ki burada yer diye adlandırabileceği bir şey olup olmadığından emin değildi - saçlarının içinde uzun parmaklar hissetti. Şokla nefesini tuttu, biri saçlarını okşamış gibi hissettiriyordu. Şimdiye kadar saçlarını yalnızca Severus ve Regulus okşamıştı, emindi ki bu onların dokunuşu değildi. Regulus saçlarını birbirine katardı, Severus ise düzeltmek ister gibi okşardı. Bu dokunuş ise kırılmasından endişe ettiğiniz bir kar küresinin dışını okşamak gibiydi. Gözlerini kapatınca aniden kulaklarından güzel bir ses çınladı. Bir şeyler okuyordu, ara sıra duraksıyor oflayıp, pufluyor sakinliği yerine gelince de devam ediyordu. Bu Potter'ın sesiydi.

Draco aniden bir sallantı hissetti, sonra tekrar, bu karanlık sarsılıyordu. Resmen yıkılacağını haber verir gibi.

*

Dambarabam

Davul sesi efekti yaptım size.

Regulus'u çok severim, asıl cesaret bence Regulus'un yaptıklarıdır. Onu hikayeme katmasam ölürdüm.

Neyse, öptüm sayın herbirinizi...

Ala'smarladık.

İyisiniz umarım.

Ne zaman okuyorsunuz bilmiyorum bu yüzden;günaydınlar, iyi günler, iyi akşamlar, iyi geceler dilerim.
-Lolia

deliotu 'drarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin