27. Bölüm

56.9K 3.5K 526
                                    

Yorumlarda spoiler olabiliyor bilginiz olsun. Bu bölümden sonra bazı ters köşeler ve bilinmezlikler olacaktır. Yorumlara bakmadan devam ederseniz mutlu olurum. Keyifli okumalar❤️


***

Keskin bir rutubet kokusu genzimi yakarken, nerede olduğuma dair hiçbir fikrim yoktu. Gözlerimi açtığımda, başım dönüyor ve midem bulanıyordu. Kendimi yere yüzüstü kapanmış halde buldum. Hareket etmeye çalışınca, ellerimin arkamdan sıkıca bağlanmış olduğunu fark ettim; ayaklarım da aynı bağa bağlıydı. Ayaklarımı kıpırdattığımda, bileklerime binen baskıyla ellerim de aşağıya çekiliyordu. Kim bağladıysa, gerçekten işini sağlam yapmıştı.

Etrafıma dikkatlice bakındım. Bulunduğum yer soğuk ve karanlıktı. Sadece karşıdaki kapının altından sızan incecik bir ışık hüzmesi odaya zorlukla nüfuz ediyordu. Yerdeki soğuk nem, ıslak betonun kokusuyla birleşerek sinir bozucu bir atmosfer yaratmıştı. Sağ tarafımdan düzenli bir su damlama sesi geliyordu, adeta işkence gibi beynimde yankılanıyordu.

İplerden kurtulmak için var gücümle uğraşıyordum, ama her harekette kollarım daha da acıyordu. Bağlandığım pozisyon o kadar sıkıydı ki, kıpırdamak bile işkenceydi. Resmen hediye paketi gibi sarmışlardı beni. Yine de pes etmedim; parmak uçlarımı zorlayarak ellerimdeki düğümlerden ikisini çözebildim. Ellerim biraz gevşemişti, ancak tam olarak kurtulmak için daha fazlasını yapmam gerekiyordu.

Düğüm çözmeye odaklanmış haldeyken, dışarıdan bir bağırma sesi geldi. Bir erkeğin sesi, ancak uzaklardaydı ve yankılanarak geliyordu. Ekoyu nedeniyle tam olarak ne dediğini anlayamıyordum, ama sesin tonu keskin ve otoriterdi.

Dakikalar geçtikçe, ellerimdeki düğümlerden birkaçını daha çözmeyi başardım. Düğümler son derece profesyonelce atılmıştı; her birini çözmek bana neredeyse on dakikaya mal oluyordu, ama canımın acısını hiçe sayarak çözmeye devam ettim. Tüm odağımı kurtulmaya vermişken, koridordan gelen ayak sesleri beni alarma geçirdi. Adımlar giderek yaklaşıyor, bulunduğum odaya doğru ilerliyordu.

Kapıya bir anahtar yerleştirildi, metalin çıkardığı ses bile ortamın soğuk havasını daha da gergin hale getirdi. Kapı açıldı ve içeriye yüzleri maskeli üç adam girdi. Üçü de iri yapılı, güçlü görünen adamlardı. En sağdaki adam doğrudan bana yöneldi, diğer ikisi ise kapının hemen önünde, ellerini önlerinde birleştirerek sessizce bekliyorlardı. Adımları sıkı ve kontrollüydü; bu, deneyimli olduklarını gösteriyordu.

Sağdan gelen adamı gözümle takip ederken, aynı anda odadaki diğer iki adamın da hareketlerini dikkatle izliyordum. Onlarda bir asker disiplininin izleri vardı; muhtemelen paralı askerlerdi. İçimdeki gerginlik artıyordu, ama duyularımı keskinleştirip her birinin en ufak hareketini gözlemlemeye devam ettim.

"Yüzbaşı Gökçen Toprak, namı-diğer Deli komutan. Sonunda tanıştığımıza memnun oldum" dedi bana yaklaşan adam. Dizlerini kırarak tam yüzümün önünde çömeldi ve mavi olduğunu tahmin ettiğim gözlerini bana çevirdi. Kapı açık olduğu için içeriye ışık giriyordu ancak ışık direkt benim yüzüme vuruyordu. Bana yaklaşan adamın da arkasından ışık vurduğu için göz rengi tam seçilemiyordu. Aksanlı konuşuyordu, Türk değildi. Batılı bir havası vardı. Kimdi şimdi bu?

"Sen kimsin, ayrıca yanlış kişiyi alıkoydun. Deli ben değilim. Olmayı isterdim ama," diyerek sırıtmaya başladım. Adam ayağının birini kaldırıp suratıma tekmeyi geçirdi. Yanağım ve dudağım fena acımıştı. Ancak gülmeye devam ederek yere kan tükürdüm.

"Derdiniz ne şerefsizler?" Diye sordum. Bu sefer de adam gülmeye başladı.

"Şerefsiz he, sen benim sevgilimi öldürdün. Asıl şerefsiz sen ve senin gibi askerlerdir. Ama merak etme çok az kaldı kökünüzü kazımaya. Buna seninle başlayacağım." Diyen adama kaşlarımı çattım. Çok düşmanım vardı ama yakın zamanda gebertiğim kadın terörist Suna'ydı. Bu adam da Nicholas Adams yani Nico kod adlı terörist olmalıydı. Kampa baskın yaptığımızda Suna ve Niko'nun birlikte olduğunu kafalarına sıkmadan önce söylemişti şerefsizler.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin