Selamün aleyküm rahmetullahi ve berakatuh kardeşler.
Biliyorum bölüm çok geç atıldı, kusura bakmayın. Lakin takdir edersiniz ki vote ve yorum eksikliğinin verdiği motivasyonsuzluk ve yeni başladığım kurgu beni geciktirmeye itti.
Evet, yeni bir kurguya başladım. Biladü'ş Şam topraklarının tarihine çalışırken Suriye rejiminin anlatıldığı bir kurguya denk geldim ve neden ben de yapmayayım ki dedim?
Gerçek olaylardan esinlenerek yazdığım Suriye Rejimini konu alan hikayemi şimdilik burada yayımlamayacağım. Lakin olur da bu hikayenin sonunda hala benimle devam etmek isteyen kardeşler olursa, burada yayımlarım biiznillah. Zira iştahla yazdığım bir hikaye oldu, hiç bu kadar keyifle yazdığımı hatırlamıyorum.
Çok uzattım biliyorum, hakkınızı helal edin.
Bol vote ve yorum ister, keyifli okumalar dilerim.
بسم الله الرحمن الرحيم
Sabah erkenden kalkmış, kollarında uyuduğum Ali'yi de uyandırıp camiye yollamıştım. Yollamadan önce bana abdest almamda yardımcı olan Ali ile tekrar kıbleye dönük olan yatağıma oturup namazımı kılmıştım. Namazımı kılmayı bitirdiğim sıra içeri giren anneme baktım. "Güneş, yavrum burada mıydın sen?" Onayladım. "Buradaydım anne." Gülümseyip odamda namaz kılan annem, bana tekerlekli sandalyemi getirdi. "Seni buraya kim getirdi?" Sandalyeme bindirdi. "Anıl, gece beni buraya getirdi." Meraklandı. "Niye ki?"
Sertçe yutkundum. "Ben dün gece kötü olunca Ali Anıl'ı aramış. Dayanamayıp eve gelmiş." Gözlerinin içine baktım. " Anıl da dayanamayıp odama almış. Dün gece buradaydı, konuştuk. Ona olanları anlattım." Derin bir nefes aldım. "Beni olduğum gibi kabul ettiğini, gerisini Allah'a bıraktığını söyledi." Gülümseyen annem yüzümü avuçladı. "Bak, boşuna heba ettin kendini bu kadar. Anladın mı gemileri yakmadan evvel eşinle konuşman gerektiğini." Salona geçtiğimiz sıra koltuğa oturup beni karşısına aldı. "Bak Güneş, evlilik iki kişiliktir. Evlilikte kişiler kafaya göre karar almazlar, gemileri yakmazlar. Evlilik hayatın boyunca Ali'den duymadığın müddetçe hiçbir şeye kuruntularınla karar verme, kendini üzme. Tamam mı?" Onayladım.
Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun ki bana nasip ettiği adam, güzel yürekli bir adamdı. Ali'den yana razıydım, Allah'ın da ondan razı olması adına dualar ettim. Annem Ali'nin camiye gittiğini duyar duymaz kahvaltı hazırlamak adına mutfağa girdi. Anıl da camiye gitmiş olmalıydı, anneme yardım ettim. Sofrayı kurmayı bitirir bitirmez kapı çaldı, açtım. Gelen Anıl ile Ali idi. "Camide kocanla karşılaştım, sabah sabah pek huysuz maşallah." Asık suratla içeri giren Anıl'ı umursamadan alnımdan öpen Ali'ye gülümsedim. "Kardeşime ne yaptın da yüzü asık."
"Yanlış soru Sarı Civciv. Huysuz kardeşim ne yaptı da bunları hak etti, diye sorman gerekiyordu. O küçücük boyuyla gelmiş dün geceki halimle dalga geçiyordu. Neymiş liseli aşıklar gibiymişim, neymiş o olmasa karımın yüzünü bile göremezmişim." Kahkaha attım. "Sen ne dedin peki?" Omuz silktim. "Onu evime yalvarsa bile almayacağımı." Daha çok büyüyen kahkaham ile eğildi, yüzü yüzüme yaklaştı. "Sen hep böyle gül, gül ki yüreğim bu huzuru nasip eden Rabbine hamd etmeyi nefes almak bilsin." Durdum, sertçe yutkunup dudaklarımı birbirine bastırdım. Onun kadar romantik değildim, ne diyebilirdim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖZ AYDINLIĞIM
Teen FictionBacaklarını kullanamayan genç bir kız, Güneş. Yaşı ilerlemesine rağmen aşık olmadan evlenmemekte ısrarcı bir adam, Ali. Biri birini kardeşi, diğeri diğerini ağabeyisi olarak görürken kader ikisinin de birbirinin nasibi olduğunu gösterecekti. "Yarad...