Hiç Kimsenin Günahı Yok/Sufle, Canozan
Sanki zaman birinden kaçıyor, sende hissettin mi? Henüz iki basamaklı yaşlara alışamamışken, kocaman bir bedene sahip çıkmaya çalışıyorum. İçim ise bomboş... Çünkü o kadar kırmışlar, o kadar kullanmışlar, o kadar kurutmuşlar ki hiçbir şey kalmamış bende. Taklit ediyorum bende. Duyguları taklit ediyorum. Çünkü ben, tüm duygularımı bir kişide harcadım ve en çok ihtiyacı olana vermeyi unuttum. Oysa her şey farklı olabilirdi...
Kalp denilen şey ne ki sahi? Atar atar, sen ne kadar üzülsen de, ne kadar mutlu olsan da o atmaya devam eder... Ama nereye kadar? Çok fazla şey kaybettim. Kendimi bildim bileli herkesi, her şeyimi kaybettim. Sevdiklerim gitti. Sevmediklerim bile gitti. Oysa hep benimle kalırlar zannetmiştim. İçimdeki kırıklar birleşmiyordu. Bazen ne kadar çabalasam da, ellerime alıp parçaları düzeltmeye çalışsam da olmuyordu. Olmayacak olan olmazdı çünkü. Bazen çabalamayı kesmeliydin. Giden arkasına bakmazdı. Sende bakmamalıydın.
Yine bir günün sabahındayım. Yarınım olacak mı bilmiyordum ama aklım hala dünlerimdeydi. Kucağımda yarım bir paket, parmaklarımda sıcak bir dal... Hava soğuk, sokaklarsa henüz boştu. Saçlarım uçuşuyor, gözyaşlarım artık akmak istemiyordu. İçinde bulunduğum bu bedense, benim değildi. Telefonum titreşip duruyordu, umursamıyordum. Sahi, umursasam ne olacaktı ki?
Kapıma aralıksız bir şekilde vuruluyordu. Arkasında ise kimin olduğunu biliyordum.
Açmayacaktım. İsterse yıksın o kapıyı, çıkmayacaktım buradan. Çünkü girip çıktığında, arkasında kalan kızdan bir şeyler kalmayacağını biliyordum.
Bazen küçüklüğüme dönmek istiyordum. O hiçbir şeyin farkında olmayan küçük kız olmak istiyordum. Ama o kız büyümüştü. O kız büyümüş ve her şeyin farkına varmıştı. Artık yaptıklarının bir sonucu olduğunu biliyordu. Sabahları mutfaktan gelen o güzel kokuları bir daha alamayacağını, ilklerinin heyecanını bir daha yaşayamayacağını ve kimsenin kalıcı olmadığını çok iyi biliyordu.
Aradan geçen zaman aslında kaybedilen hisler demekti. Yükselmeyen bir nabız, aslında ölüme eş değerdi.
Kapıya daha fazla vuruldu, son kez dumanı içime çektim ve söndürdüm. Burada daha fazla kalamayacaktım. Altımdaki kareli pijamaya ve üstümdeki sweatshirte göz gezdirdim. Sırıtıyordu ama ne fark ederdi ki? Güney'den birkaç parça dızlardım.
Koşar adımlarla holden bir çift botu elime aldım ve yangın merdivenlerine gittim. Ses çıkartmamam gerekiyordu.
Kilidin üstündeki anahtarı çevirdim ve kendimi dışarı attım. Hala kapıya vuruluyordu.
Basamaklardan atlarcasına en alta indim ve hızlıca kendimi binanın dışına attım. Çıktığım gibi rastgele bir sokağa saparken de, gördüğüm ilk taksiyi çevirip bindim. Güney'lere gidecektim ama vazgeçtim. Deva'yı görmem gerekiyordu. ,
Kafamı buğulu cama yasladığım gibi düşünceler yine beynime akın etmeye başladı. Konuştular konuştular... İçimde tek bir olumlu düşünce bırakmadılar ve beni yine o odaya zincirlediler. Etrafımdaki herkes koştu. Ben yine arkada kaldım. Çırpınmadım. Hak ettiğimi düşündüm. Bildiklerime daha da bağlandım ve bilmediklerime daha da sarıldım. Yanımdan geçenlereyse bir daha hiç gülmeyecekmişçesine güldüm ve beni alt etmelerine izin verdim. Olduğum yerde yıkıldım. Bir çukur kazdılar sanki altıma ve toprakları ben üstüme attım. Aldığım soluklar sonlandı. Organlarım oldukları yerden düşmeye başladı. Saçlarım uzadıkça uzadı, boynuma sarıldılar, bende düğümleri attım.
Ücreti ödeyip araçtan indim. Girişteki bekçiye bir baş selamı verdikten sonra da demir kapıyı araladım ve bahçeyi doğruca arşınlayıp zile dokundum. Kapı kısa bir süre sonra uykulu gözlerle, saçı başı dağınık bir Deva tarafından açıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nova
Teen FictionAynadaki yansımama acı dolu bir gülümsemeyle baktıktan sonra hızla silkinip lavabodan çıktım. Çıktığım gibi de başım ve duruşum dik bir şekilde uzun ve gösterişli koridorda yürümeye başladım. Kabul edilmediğim bu ajanstan öyle bir yürüyüşle ayrılıyo...