M': Beni Hatırladın mı/ Cem Adrian, Birsen Tezer
Kime güvenebilirdik ki?
Şöyle bir düşününce, aslında herkes çok güvenilir ve bir o kadarda güvenilmezdi. Ona bir söz verdirirsin, yemin ettirirsin, kabul eder ama uyup uymayacağını kim bilebilir ki? Hele ki ben şu ana kadar verdiğim sözlerin henüz çeyreğini bile tutmamışken... Yalancıydık. Tek açıklama buydu. Yalancıydık, sahteydik, dolandırıcıydık. Güvendiğin an ihanete uğradığın andı. Güvenmeyecektin. İnsanların sana güvenmesine izin verecek ama sen kimseye güvenmeyecektin. Bazen çok ağlayacaktın belki, bazen de hayallerini süsleyecekti rahatça konuşabilmek... Ama hayır, güvenmeyecektin. Benim defalarca düştüğüm o hataya sen düşmeyecektin. Duvarların olacaktı; sapasağlam duvarlar. Kimsenin yıkamayacağı, senin bile cesaret edemeyeceğin...
İşte bugün, yine bir duvar örüyordum kendime...
Sıcak güneş omzumu yakıyor, boynuma öylesine bağladığım fular her an düşecekmiş gibi uçuşuyordu. Düşüncelerdeydim gene; Özlediklerimdeydim, üzüldüklerimdeydim.
Asfaltta sürünen adımlarım zorla koyu gri binayı arıyordu. Yiyeceğim azarın farkındayım. Belki kısa bir süre dışlanacağımdan da... Ama amacım düzeltmekti. O yüzden üstümdeki tüm sadelikle bir kere olsun ilgiyi diğer kızlara bırakıyor ve yürümeye devam ediyordum. Üstümde siyah, uzun kollu bir crop ve kot ceket, altımdaysa yine kot rengi kargo pantolon . Bugün kimdim? Belki biraz kendim, belki biraz başkaları...
Düz bakışlarıma renk katmaya çalışırken, sürünen ayaklarımı toparladım ve giydiğim topuklu botların hakkını vermek istercesine sertçe bastım. Kendime gelmeliydim. Ben Lina Ballı'ydım ve ne olursa olsun yıkılmama izin vermeyecektim.
Gideceğimiz bar bistroya yaklaşırken, derin bir nefes aldım. Aslında buraya asıl geliş amacım eğlenmek falan değildi. Bugün okuldan birinin doğum günü partisi vardı. Adını bilmiyordum, gereksizin teki olduğundan da şüphem yoktu. Neyse konudan sapmayalım; Buraya gelmiştim çünkü Mert'ten ayrılmamla diğerleriyle aram nasıl olmuş görmem gerekiyordu. Ki eğer aramız kötüyse de, kendime acilen yeni bir arkadaş grubu bulmam gerekiyordu.
Adımlarım sonunda koyu ahşap kapıyı bulduğunda, kendime düşünme fırsatı dahi vermeden içeri girdim.
Beni ilk karşılayan şey ise bordo duvarlar, tahtadan geniş bir bar ve ona uyumlu masalardı. Gözlerim hızla tanıdık bir simayı aradı ve gördüğüm kişiyle birlikte de kendimi istemsizce gülümsemekten alıkoyamadım.
Alin.
Simsiyah saçları, kapkara gözleriyle bile çevredeki herkesin ilgisini kolayca üzerine çekebiliyor ve bundan zevk aldığını hareketleriyle bile belli ediyordu. Fazlasıyla uzun ve protez olduğunu düşündüğüm koyu kırmızı tırnaklarıyla elindeki martiniyi yudumlarken de bakışları her zamanki gibi sertti. Ama bu beni durdurmadı. Büyük adımlarla yanına vardığımda ise ilk yaptığım şey saçlarımı öylesine savurduktan sonra yanındaki bar taburelerinden birine oturdum ve onun konuşmayacağına emin olduktan sonra ilk adımı ben atmaya karar verdim.
''Diğerleri nerede?''
Yüzüme bakma gereği bile duymadan, ''Erken gelmişsin.'' dedi. Kaşlarımı çattım.
''Ama doğru saate geldiğime emindim?'' Umursamaz bir şekilde bakışlarını üzerimde gezdirdikten sonra ''Demek ki emin olmamalıymışsın.'' dedi ve kestirip attı. Her ne kadar konuşmayı uzatmak istesem de yanlış tanınmak istemediğim için sustum ve köşedeki barmenden bir soda rica ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nova
Teen FictionAynadaki yansımama acı dolu bir gülümsemeyle baktıktan sonra hızla silkinip lavabodan çıktım. Çıktığım gibi de başım ve duruşum dik bir şekilde uzun ve gösterişli koridorda yürümeye başladım. Kabul edilmediğim bu ajanstan öyle bir yürüyüşle ayrılıyo...