"Naber?"
Bakışlarım önümdeki yemekten hızla karşıma dönerken boş sandalyeyi çekerek oturan Tzuya'yı gördüm. Ağzımdaki lokmayı havalanan kaşlarımla çiğnerken sorgular bakışlarıma karşın sırıtarak kollarını masada birleştirmişti.
Derin bir nefes alıp çubuklarımı tepsiye koyarak geriye yaslandığımda kulağıma uğultu gibi gelen kantinin gürültüsü ortama yeni gelmişim gibi kendisini daha da belli ediyordu artık. Düşüncelerimden sıyrılmıştım adeta.
"İyi, senden?"
Kibar günümdeydim. O da buna şaşırmış olacak ki gözleri irileşti, dudaklarında keyifli bir sırıtış belirdi ve oturduğu yerde kıpırdandı. Etraftaki birkaç bakışı üzerimize çekmiştik. Cadıların yanı sıra diğerleri de bakıyordu. Onlar ise kimseye yüz vermediğimden bu halime şaşırmış olsa gereklerdi. Bu kimsenin içinde en çok Tzuya vardı tabi.
"İyi bende! Seni yalnız görünce bir bakayım dedim."
Yalnız. Buna gülmek istedim ama dudaklarım hareket etmedi bile. Öylesine bakmakla yetindim ona. İyi yapmışsın dememi bekler gibi bir hali vardı.
"Anladım."
Sessizlik beni derin kuyularına çektiğinde o hala bir şeyler diyecek gibiydi. Bense azı kalan yemeğimi umursamadan gitmek istiyordum. Yeterince değilmişim gibi biraz daha yalnız kalmak istiyordum. Böylece bazı şeyleri daha iyi düşünebilirdim.
Namjoon ve Narae'nin dün neden şaşırdığını, Taehyung'un bu tavırlarını ve benim bu konular hakkında ne düşünüp hissettiğimi. Nereye koysam hiçbiri oturmuyordu. Hep bir şeyler eksik hep bir şeyler fazla.
"Randevumuzu, bir daha tekrarlamak ister misin?"
Şimdi bile öylesine daldığım düşüncelerden birkaç kelime ve anlamıyla kurtulurken idrak ettiğim gibi kaşlarım havalandı, kafam hafif çevrildi.
"Randevu mu?"
Beni direkt onayladığında boş boş baktım suratına. Randevu mu sanmıştı gerçekten onu. Derin bir nefes alıp yutkundum ve dudaklarımı yalayıp sakin kalmaya çalıştım. Randevu? Bilgi almak için kabul ettiğim ve yarım saat anca süren oturmayı randevu sanmıştı.
O yarım saatin on dakikasında Taehyung'laydım zaten.
"Tzuya, bazı şeyleri abartıyor musun yoksa bilerek mi yapıyorsun bilmem ama yapma, tamam?"
Sorum sonrası gülümsemesini silmedi. Gülümsemesi samimi de değildi zaten. Gözlerini devirip masada üzerime doğru eğildi.
"Neden beni reddedip duruyorsun? Yanındayım işte Jungkook. Neden kabul etmiyorsun? Bak etrafına, kimsen kalmadı."
Dişlerimi sıkıp burnumdan sesli bir nefes üfleyip güldüm ve kafamı önüme eğdim birkaç saniyeliğine. Kimsen kalmadı.
"Kimsem kalmadı, evet ama birini istediğimi de söylemedim. Ben etrafımda birileri varken de istemiyordum seni. Kimse yokken de istemiyorum. Bunu duymak hoşuna mı gidiyor bilmem ama özet bu. Sal beni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
let it go |taekook
FanfictionKöken vampir Kim Taehyung, kendisini uyutup büyüyle saklayan Jeon Jeongguk'un ona benzeyen torunu Jeon Jungkook tarafından yıllar sonra serbest bırakılır. for, wvestian