Motorumu açık ve biraz karanlık otoparka bırakıp akşamın serinliğini hissederek kalabalık caddeye doğru karışırken derin bir nefes aldım. Her adımımda daha da kalabalıklaşıyordu çevrem.
Eh, en hareketli cadde burasıyken bu duruma her seferinde şaşırıp gerilmem saçmaydı belki ama elimde değildi. Kafemde buranın arka sokağındaydı aslında. Orası da kalabalık olurdu.
Yanımdan geçip giden insanların gürültüleri kulağımda çınlayıp kaybolurken ellerimi ceketimin cebine koydum ve dudak içimi kemirirken ilerlemeye devam ettim.
Cadıların yeri ilerideydi. Severdim, çok güzel bir yerdi. Hata Jeongguk bazı diğer cadılar gibi orada yaşamış, doğum günleri ya da düğünler orda yapılırmış. Şimdi de bu olaylar vardı ama kimse yaşamazdı orada. Akşamları oturulur, odalarında genellikle düzüşülürdü. Düzüşmek.. bok gibi tabirdi.
Oraya da gidemezdim şu an. Şu an ama. Hoş karşılanmamaktan öte kimseyi göresim yoktu ama tam şu an bir cadıyla buluşmaya gidiyordum. Hatta benden hoşlanan ve gördüğü yerde peşime takılıp duran bir cadı.
Evet, cadı konseyinde hakkımda konuşulanları söylemesi için Tzuya'nın akşam 'takılma' fikrini kabul etmiştim. Ona göre randevu olduğuna kalıbımı basardım da neyse. Adımlarım 'escapism' tabelalı mekanın önünde durduğunda kapıyı ittim ve dışarıdan daha kalabalık bir yere düştüm saniyesinde.
Escapism, gerçeklerden kaçma.
Gerçektenden öyleydi bu kafe-bar karışımı mekan. Adının hakkını veriyordu. Dışarıdaki hayatı bırakıp sadece burası varmış gibi oturur ya da eğlenirsiniz ve sonra buradan çıkınca gerçeklere dönersiniz. Rahat bir mekandı ama dediğim gibi kalabalık olurdu hep. Yaşıtlarım bir türlü bırakamazdı burayı.
Gözlerim etrafta dolanırken bir masada birkaç cadının oturduğu ve bana baktıklarını gördüm. Bakmayanları da beni görenler dürtükleyerek gösteriyordu. Dişlerimi birbirine bastırdım ve gözlerimi devirerek biraz daha etrafa baktığımda tek başına oturarak telefonuna bakan Tzuya'yı gördüm.
Masaların arasından sıyrılıp tam karşısına gürültüyle oturduğumda kaşları havada bakışları bana tutundu ve hızlı bir gülümsemeyle telefonunu kapatıp kollarını masaya koyarak üzerime eğildi. Mutlu duruyordu gerçekten. İçimde ona karşı bir his aradım, merhamet bile olsa bir his ama bomboştum ona karşı. Harbiden bomboş. Sandalyemde yayılıp kollarımı göğsümde bağladım.
"Bir an gelmeyeceksin sandım."
Gecikmiş miydim? Olabilirdi tabi. Eve gittikten sonra akşam yemeği niyetine bir şeyler atıştırmışım mutfakta. Sonra Namjoon gelmiş ve giyili üstüme bakarak 'nereye' demişti. Sonra ben de 'dışarıya' demiş ve onun 'aptal mısın daha yeni iyileşiyorsun' sözlerine maruz kalmıştım. Bu tavrı ondan değil de Narae'den beklerdim kesinlikle. Onunla tartışırken mi geç kalmıştım acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
let it go |taekook
أدب الهواةKöken vampir Kim Taehyung, kendisini uyutup büyüyle saklayan Jeon Jeongguk'un ona benzeyen torunu Jeon Jungkook tarafından yıllar sonra serbest bırakılır. for, wvestian