Resim Karelerinden İhanet

65 46 18
                                    

"Dayanamayıp ağzıma atsam ne olur?" dediğimde Ahsen, kafama vurmak yerine yavaşça saçlarımı okşayıp, "Yüzdük yüzdük kıyısına geldik, sabret güzelim." dedi sakinliğini koruyarak.

"Midem de yolun sonuna geldi, ne zaman okunacak ezan?" dedim dışarıdaki câmiye bakarak. "Zamanı gelince okunacak. Hey, yemeğe bak. Taşacak!" dediğinde gözlerimi câmiden ayırıp önümdeki çorbaya baktım. Evet, taşmak üzereydi. Hemen ocağın altını kapattığımda Ahsen de fırından kurabiyeleri çıkardı.

"Ahsen, dayanamıyorum. Seni bile adını bilmediğim bir yemek gibi görüyorum." dediğimde Ahsen, bir şey demek için kendisini zor tutuyormuş gibi nefesini verdi. "Hadi git sen hazırlan o zaman. Uzak dur yemeklerden." diyerek beni içeriye pış pışladı.

İçeriye geçip hazırlanmaya başladığımda bir an tüm orucun getirdiği açlığımı unuttum ve içimdeki kelebeklerin kanatları hızla atan kalbime eşlik etti. Bu akşam iftarda Doğukan'ın annesi ve babası gelecekti ve hem benimle hem de annemle tanışacaklardı.

Mavi elbisemi giyip hafif bir makyaj yaptığımda kalbime bu sefer bir ağırlık çöktü ve gözlerim doldu. Babamın yokluğu, hiç olmayışı bu akşam en büyük eksikliğim olacaktı.

Gözlerimi kapatıp elimi kalbimin üstüne koydum. "Her şey çok güzel olacak, her şey olması gerektiği gibi olacak, Doğukan yanında olacak." diyerek kendimi avuttuğumda kapının çaldığını işittim.

Gidip kapıyı açtığımda Alp, gelmişti. Gülümsediğimde o da gülümsedi ve içeriye geçti. Ahsen, mutfaktan kafasını uzatıp baktığında Alp ile göz göze geldiler ve Ahsen, kızaran yanaklarını saklamak istediği için, "Hoş geldin." deyip geri mutfağa girdi. Annem de mutfaktan hızla çıkıp Alp'i karşıladı.

Birkaç dakika sonra kapı çaldığında elimi kalbime koyup derin nefesler alarak elimi kapının kulpuna koydum. Annem, hemen yanımda bitti.

Kapıyı açtığımda ilk saçları griye çalan, kahve gözlü, kırklarında bir adam gördüm. Duruşu, yüz hatları ve gülümsemesi Doğukan'a benziyordu. Gülümseyerek, "Hoş geldiniz," dediğimde o da, "Hoş bulduk kızım." dedi ve içeriye girdi.

Ardından gece siyahı saçları ve soluk mavi gözleri olan kırklı yaşlardaki bir kadın gülümseyerek içeriye girdi. "Hoş geldiniz," dediğimde, "Hoş bulduk canım." diyerek içeriye girdi.

Ve en son simsiyah saçları ve soluk mavi gözleri olan, gülümsemesi ruhumdaki tüm kötülükleri söküp alan yakışıklı bir beyefendi girdi. "Tanışıyor muyuz?" dedim kısık sesle.

İçeriye girip gülümseyerek elini belime koydu. "Eğer tanışmıyor olsaydık, kalbim sizin için böyle delicesine atmazdı hanımefendi." dediğinde yanaklarıma ateş bastı.

Salondaki masaya geçtiğimizde Doğukan, direkt yanımda oturdu. "Anneciğim, çok güzel olmuşsunuz." dedi anneme bakarak. Annem mahcup bir ifadeyle, "İltifatın için teşekkürler oğlum." dedi. "Ricalar." dedi Doğukan direkt.

Herkes, konuşarak ezanın okunmasını beklerken Doğukan, masanın altından titrediği için kucağıma koyduğum elimi tuttu. Göz göze geldiğimizde yanımda olduğunu söylercesine gülümsedi.

Sol tarafımdaki peçeteye uzanırken kısık sesle, "Gerçek olmayacak bir rüya kadar güzel olmuşsun." dediğinde yavaşça derin bir nefes aldım. "Kalbime indireceksin." diye fısıldadığımda gülümseyip ateşimin çıkmasını sağlayacak kadar güzel baktı.

"Çiçekler, ağlamak üzere." dediğinde kaşlarımı çatıp sehpanın üstündeki Doğukan'ın şimdi getirdiği çiçeklere baktım. "Senin kadar güzel kokmuyorlar." dediğinde ellerimi yanaklarıma bastırdım. "Yapma, bayılacağım." dedim. "Onu, kalbimi çalmadan önce düşünseydin." dedi.

Tam bir şey diyeceğim sırada Doğukan'ın annesi Yeşim Hanım, "Balca, canım, sen ne iş yapıyordun?" dediğinde elektrik çarpmış gibi oldum. En son işimden kovulmuştum... Nedenini hatırlayamadım. "Önceden lokantada çalışıyordum," derken Doğukan, cümlemi böldü. "Şimdi de benimle, aynı kafede çalışacak." dedi.

Doğru, birkaç gün önce bu konu hakkında konuşmuştuk ve bu kararı almıştık. Peki Doğukan, bu ayrıntıyı unuttuğumu nasıl anlamıştı?

O an Doğukan'ın elini kan gitmesini engelleyecek kadar sıktığımı fark ettim. Elimdeki gücü sıfıra indirdiğimde Doğukan, hiçbir şey olmamış gibi davrandı.

Bir saat sonra yemek bittiğinde ve herkes, tatlılarını yemeye başladığında içeriye baskın yapar gibi birisi daldı. Herkes kimin geldiğine bakarken, "Miyav," sesiyle herkes, Salep'e baktı.

"Salep, kızım, ne alacağın var?" diyerek içeriye alacaklı gibi giren kedime doğru yürüdüm. Kucağıma aldığımda, "Adı, Salep mi? Çok güzelmiş. Kaç yaşında?" dedi Doğukan'ın babası Yiğit Bey.

Görücü gibi soruyor. Kediyi alacak herhalde.

"Üç," dediğimde gülümsedi ve tekrar aralarında bir konuşma başlarken Salep'i içeriye götürdüm. Salep'in uğraşması için en sevdiği oyuncağını ararken aklıma, oyuncağın annemin arabasında olduğu geldi.

Aşağıya inmek için kapıya gittiğimde Doğukan'ı gördüm. "Nereye sevgilim?" dediğinde, "Salep'in uğraşması için oyuncağını vereceğim de arabada kalmış. Onu alacağım." dediğimde, "Gelmemi ister misin?" dediğinde kafamı iki yana sallayıp, "Gerek yok, teşekkürler." dedim. "Ricalar." dedi gülümseyerek.

Aşağıya inip arabadan Salep'in oyuncağını aldığımda tam binaya yönelecekken sitenin kapısındaki Efsun'u gördüm.

Kaşlarım çatılıp kalbime huzursuzluk çökerken beni gördü ve yüzünde mide bulandırıcı bir gülümsemeyle yanıma geldi. "Yine ne istiyorsun?" dediğimde, "Ne istediğimi biliyorsun." dedi. "Onu, sana asla vermeyeceğim." dedim.

"Başka bir kadının yanında olan bir adamın sevgilisi olacak kadar gurursuz olduğunu düşünmüyorum." dediğinde boğazıma bir yumru oturdu. "Ne?" dediğimde gülerek elindeki zarfı ellerime verdi. "Kendi gözlerinle gör o zaman." dedi.

O giderken bir duvara yaslanıp zarfı açtım ve içinden dört tane fotoğraf karesi çıktı. Her birinde Doğukan vardı ve yanında da bir kadın. Birine gülümseyerek konuşuyorlardı diğerinde sarılıyorlardı bir başkasında kız Doğukan'a bir şey veriyordu.

Göz yaşları, gözlerimden yanaklarıma süzülürken dizlerimin üstüne düştüm.

Ben, o kitabı okuduğumda tüm imkansızlıklarına rağmen sevmiştim onu. O "imkansız" kelimesinin içindeki imkâna tutunmuştum. Oysa, bunları yok saymıştı.

Gerçekleştirmek için kurduğum hayal, bu gün enkaza dönmüştü.

Hayal mi? Gerçek mi? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin