4. Bölüm

6.1K 595 197
                                    

İki günü daha atlatmıştım. İçeri giren güneş ışıklarıyla ısınırken kahvemi yudumluyordum. Fırtına dün gece dinmişti, artık her yer bembeyazdı ve rüzgar yoktu. Yollar sabah açılmaya başlamış olmalıydı ama Dwayne bana Erwin'in beni ne zaman götüreceğini hala söylememişti.

Odada, pervazın önünden dışarıyı izliyordum. Açılmak için kahveye ihtiyaç duymuştum ama Lia beni mutfakta gördüğünde resmen azarlamıştı. Kendi başıma dolaşmamam gerektiğini, burada kaybolabileceğimi ve ne istiyorsam ona söylemem gerektiğini onuncu kez tekrar etmişti. Ben de zaten kendisini aramaya çıktığımı söylemiş ve sert bir çıkışta bulunmuştum.

Fırtına yoktu, geceleyin herkesi uyandıracak gürültü dün son bulmuştu ama gümbürtü sesi beni sabah karşı uyandırmış ve bir daha uyutmamıştı. Sanki şatonun tepesine gökten kaya düşmüş gibi bir ses duymuş ve yerimden fırlamıştım. Sarsıntı hissetmemiştim ama sesi duyduğumdan emindim. Penceremden dışarıya baktığımda karanlıktan dolayı hiçbir şey görmemiştim, camı açıp bu soğukta başımı çıkarmıştım ve pencereye tutunarak yukarıyı görmeye çalışmıştım. Şatonun çatısı rüzgar kesildiği halde uçmuş gibi bir ses çıkarmıştı veya tepede birisi yürümüştü. Eski püskü bir yer olduğu için fırtınalara karşı sağlam duramadığını düşünmüş ve tekrar uyumaya çalışmıştım ama başarılı olamamıştım.

İki gündür sabah akşam Dwayne'le karşılaşıyor ve hatta sıradan iki kişiymiş, bir kitapta değilmişiz gibi konuşuyordum, dediğim her şey de yazılıyordu. Fakat ona ne zaman fırtına hakkında bir şey sormaya kalksam aklımı dağıtıyor, unutturuyordu.

Burada bir araba da görmemiştim, belki de arka taraftaydı ve gezmeme izin verilmediği için denk gelmemiştim. Aşağı inmeye ve onu bulmaya karar verdim. Kahvemi yudumlayarak merdivenlerden indim ve odasına baktım ama Dwayne'i orada göremedim.

Antreden geçtim, koca kapının yanındaki uzun pencereden dışarıya baktım. Kahvemi dudaklarıma götürdüğümde adımın söylendiğini duydum. Hemen koridora döndüğümde Erwin ile göz göze geldim. Kapıya ve bana soru sorar gibi bakıyordu. "Bir şey mi oldu?" dedi mavi gözlerini rahatsız edici bir şekilde üzerimde tutarak.

"Aslında seni arıyordum. Şehre ne zaman gidebileceğimi soracaktım. Eğer şimdi işin yoksa, Dwayne'e hoşça kal dedikten sonra..."

"Hayır." Lafımı kesip hızlıca reddettiğinde çenemi kapadım. Erwin zaten gülümsemiyordu, robot gibi bakıyordu. "Her yer karla kaplı. Bay Hayes ile konuşmalısın. Ben onun yerine bir şey söylemem."

"Bay Hayes, benim ne zaman gideceğime karışabilecek birisi değil. Ona zaten teşekkür edeceğim, sadece beni ne zaman götürebileceğini soruyorum." Erwin, onunla konuşmamışım gibi dikilmeye devam etti. Bir şey söylemesi için başımı sağa sola salladım ama o eğilip arkasını döndü ve gitti. "Erwin?" Mutfağa giderken arkasından bağırdım. "Bir şey söylesene!"

Bardağımı yandaki raflardan birisine bıraktım ve kollarımı birbirine dolayıp koridora doğru daldım. Geldiğimden beri şehre inmek istediğimi söylüyordum ama hepsi konuyu değiştiriyor, fırtına ve kar deyip duruyorlardı.

Dwayne'in odasına doğru tekrar yürümeye başladım. Elbet buralarda bir yerlerdeydi, birazdan odasına geri dönerdi. Kapısının önüne doğru koşar adım yürürken koridorun diğer ucundan döndüğünü gördüm. Karşı karşıya kaldık. Üzerinde beyaz bol yazlık bir gömlek vardı fakat ayağına bot giymişti. Ayakkabıları karla kaplıydı. Böyle mi dışarı çıkmıştı?

"Nora," dedi ben onu incelerken. Kapıyı açtı, belimden tuttu ve içeriyi gösterdi. Aslında koridorda konuşmak istiyordum ama dokununca kendimi içeride buldum. Yanımdan geçerken saçlarına parmaklarını sokup karıştırdı ve tam karşımda durdu. Vücudumu, ona farklı gelen bakışlarımı inceledi. "bir sorun mu var?"

PayidarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin