17. Bölüm

4.5K 522 112
                                    

Miles kollarını hafifçe açıp önümde bir tur döndü. Koltukta oturup acı kahveden içerken onaylar gibi başımı salladım, hareketimi görünce bizi izleyen kadına eliyle işaret yaptı. Yaklaşık iki saattir oradan oraya yürüyorduk, o alışveriş yapıyordu ben de onunla her yere girmek zorunda kalıyordum.

Gözünün önünden bir saniye bile beni ayırmamıştı. Bana güvenmediği için yaptığını sanmıyordum ama rafların arasında dolaşırken bile arkamda duruyordu, sürekli izlediğini çaktırmamaya çalışıyordu.

Kendi kıyafetlerini giydi ve Dwayne'den ödünç aldığı kabanı ilikledi. Ödemeyi yapmak için ilerlerken bir şey gördü, sonra bana döndü ve sanki sabahtan beri vücudumu süzmemiş gibi bir kere daha inceledi, bu kez çok oyalandı. Askıların arasında, kollarımı dolamış biçimde ona bakmayı sürdürürken bir elbiseyi işaret etti. Bedenini söyledi, aldıklarına eklenilmesini istedi.

"Küçük bir hediye..." dedi kulağıma eğilip.

"Bana mı aldın?"

"Partide giyersin." dedi ve ödemeyi yaptı. Ne aldığını bile görmemiştim, hiçbir fikrim yoktu.

Devasa poşetlerin yarısını bana verdiğinde tutamadım, az kalsın hepsini düşürüyordum. Mağazadan çıkarken iki elim de tıpkı onunki gibi doluydu. "Bu kadar şey almana gerek yoktu."

"Vardı." dedi, güneşten dolayı gözlerini kısarak etrafına baktı. "Soğuk bir şey içmem lazım."

"Donuyorum, Miles."

"Biraz daha donabilirsin. Gel." Poşetleri tek eline aldı ve beni omzumdan sımsıkı tutup önüne geçirdi. Kemiklerimi kıracakmış gibi beni sıkınca ağzımdan ses çıktı. "Pardon." dedi ne kadar sıkı tuttuğunu fark etmediği için.

Kafelerden birisine girdik. Küçük sandalyeye sığmadığı için ona tepeden baktım, elimdekileri yere bırakıp karşısına oturdum. Kollarımı kavuşturmuş bir şekilde insanların suratına bakıyordum. "Dwayne bundan hoşlanmayacak."

"Onu ne kadar da düşünüyorsun." dedi menüyü incelerken. Arkasına gelen garsonu duydu ama dönüp bakmadı. Sipariş verdi, hatta ne içeceğimi söylemediğim halde bana da söyledi. Garson gidene kadar konuşmadı, kahvesi gelince pipeti çıkarıp ağzına gelen buzları sesli bir şekilde kırdı. Benim damağım onu izlerken dondu. "Hala benden çekiniyor musun?"

"Seninle kahve içiyorum. Farkında mısın?"

"Evet, uzun zamandır böyle bir randevuya çıkmamıştım. Bana insanmışım gibi hissettirdin Nora."

"Bu bir randevu değil ve sen zaten öyleymişsin gibi davranıyorsun."

Burnu havada, ulaşılması imkansız bir adam gibiydi ama gözlerindeki o ürpertici bakıştan dolayı altında bir psikopat yatıyormuş gibi görünüyordu. Yanından geçen insanları izlerken su içiyormuş gibi kahvesini yudumladı.

"Sıkıcı olduğu için." dedi insanlara bakarak, sonra yüzüme yaklaştı. "Dwayne gibi yaşamak sıkıcı."

"Farkınız ne ki?"

"O şatoda kalmayı tercih ediyor. Orada yaşadığı için kasabaya gidemiyor çünkü yüzünün hafızalara kazınmaması lazım. Ben gezmeyi tercih ederim Nora. Beni kulüplerde, restoranlarda veya kalabalık insan gruplarının içinde görebilirsin ama Dwayne'i artık göremezsin."

"Artık mı?"

"Eskiden benimle gelirdi, canı sıkılırdı veya uzaklaşmak isterdi. Bir insan gibi yaşamak benim hoşuma gidiyor ama onun gitmiyor. Aklımdaki bu çarpık düşünceleri anlayabileceğini sanmıyorum ama benim ne olduğumu biliyorsun, benim bir insan kadar uysal ve anlayışlı olamayacağımın farkındasındır." Bunları bana Dwayne de söylüyordu. "Ne kadar kötü görünürse görünsün, bir hayvan gibi saldırganlaşmak isterim. Avcı olmak isterim. Bu güdüyü bazen bastıramayıp arayışa çıkıyorum ama sonra insanların arasına dönmeyi de biliyorum. Dwayne bunu sevmiyor, susturmak ona göre değil."

PayidarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin