14. Bölüm

4.6K 531 108
                                    

Gök gürültüsüne değil, çatıdan gelen o sese uyanmıştım. Gece saat kaçtı bilmiyordum ama güneşin doğmasına sadece birkaç saat kalmıştı.

Öğlen aldığı uzun duştan sonra onu görmemiştim, zaten aşağıya da inmemiştim. Bunca saattir, bu yağmurda dışarıdaydı.

Yataktan kalkmadım, gözlerimi bile açmadım. Sadece yağmur sesine karışan sesini dinledim. Bana gösterdiği kuledeki koca pencereden içeriye dönüşmeden giriyordu, çıkan sesler bana bunu düşündürtüyordu. Penceremin hemen yanına tırnaklarını geçirdiğini hissettim ve hatta taşların üzerinde görünebilecek pençe izleri de bırakmış olmalıydı. Hemen odamın yukarısında geziyordu.

Başıma çatının yıkılacağını düşündürten sesler, o uzaklaştığında kesildi, tahmin ettiğim gibi kuleye doğru yürüdü.

Kapımın önünden geçecek olmalıydı ve kapım kapalı bile değildi, bir parmak aralıktı çünkü yatakta yatarken uyuyakalmıştım. Beni duyardı, uyanık olduğumu bilmesini istemiyordum. Kulenin tepesinde olduğu için son kez koca bir nefes çektim ve yarı uyuyor halimi bozmadım, aklım zaten tamamen açık değildi. Rüyada gibi hissediyordum.

Sırtüstü yatışımı bozmadım. Sadece birkaç saniye sonra gıcırtı sesi bulunduğum koridordan geldi. Bu sesi kendi ağırlığıyla çıkarmasına imkan yoktu. Kapım kulak tırmalayan bir sesle açıldığında aldığı hırıltılı nefesi duydum.

Sakin kalmak için kendimi birçok kez uyardım. İnsan vücuduna dönmeden şatonun içinde geziniyordu.

Odama girdi. Ayak seslerini değil, üzerinden damlayan suları duyuyordum. Gözlerimi açmadım, nefesimi asla değiştirmedim ve bu kez kalp atışlarımı sakin tutmayı başardım. Gece lambasından gelen ışığı kesti ve adımları değişti. Yatağımın başında durdu, kendi bedenine büründü. Beni izlediğini biliyordum ama neden içeri girdiğini anlamamıştım.

Üzerimdeki yorgan dizlerime kadar açıktı, odanın içi alev almış gibi sıcaktı. Üzerimde yarım atlet, altımda ise şort vardı. Eğer içeri gireceğini düşünseydim sessizce yorganı çekerdim çünkü kendi yaptığı izleri incelemesini istemiyordum.

Sanki gözlerinin dokunduğu her yer tek tek yandı. İlk önce sağ bacağımdaki küçük kırmızılıklara baktı, bacağımı sıkarken yapmıştı. Hemen ardından kaburgalarımı gördü. Boynum ve bileklerim hep açıktaydı ama bunlardan haberi olduğunu bile sanmıyordum, fark etmediğinden emindim. Canımı acıtmış gibi görünüyordu ama öyle hissettirmemişti, narin tenimin suçuydu. Çektiği nefesi uzun uzun verdiğini duydum.

Elini kaldırdı, yüzümün tam önünde tuttu. Az kalsın nefesimi tutacaktım ama nefesimi tutmama sebep olacak hiçbir şey yapmadı.

Gözlerime giren saçlarımı parmağının ucuyla arkaya ittirdi.

Dokunuşunu neredeyse hissetmedim.

Yağmur sularıyla ıslanmış elini çekti ve pencereme döndü. İç geçirdiğini duydum. Benim odamdan dışarıyı birkaç saniye boyunca izledi ve uyanık olduğumu bu kez anlamadı.

Uyuyuşuma son kez baktı, kapıma doğru bir adım attı ama bir şey onu durdurdu. Üzerime eğildiğini hissettim ve sonra kolumun altında duran Payidar'ı çekti. Yatağın köşesinde dururken uyanıp uyandırmadığını kontrol etti, ardından sayfa seslerini duydum. Üst üste çevirdi. Payidar'ın kaybolmamasına şaşırsam bile hiç tepki veremiyordum ve o, sayfaları sanki bomboşmuş gibi çeviriyordu.

Kendisinin içinde olduğu kitabı elinde tutuyordu.

Fakat Edith bana boş sayfaları görmesinin bile mümkün olmadığını düşündürtmüştü.

PayidarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin