16. Bölüm

4.9K 537 102
                                    

Uzun kollu kazağın bileklerini çekiştirerek aşağı indim. Kahvaltı yapmam gerekiyordu ama yemek salonuna baktığımda Dwayne'i görememiştim. Bu yüzden adımlarımın yönünü değiştirdim ve girişten dönüp odasına doğru yürüdüm.

Dwayne, geç uyandığım için her sabah bana imalı sözler ederdi, erken kalkarsam bir saat daha ormanda koşabileceğimi söylerdi. Henüz bunu yapmamak için geç kalktığımı fark ettiğini sanmıyordum ama eli kulağındaydı, her an anlayıp beni kendisi uyandırabilirdi. Fakat bu kadar lafın üzerine kendisi yoktu.

Koridordan çatık kaşlarla geçtim ve çalışma odasının kapısını açarken söylenmeye başladım. "Dwayne, o kadar sözün üzerine..." İçeriye adım atıp kafamı kaldırdığım an sustum.

Dwayne ayaktaydı, hemen karşısında da sarı uzun saçlarını arkadan toplamış, onun gibi uzun boylu ve iri bir adam duruyordu. İkisi de aynı anda başını bana çevirdiğinde odaya böyle daldığım için kızardım ve dudaklarımı birbirine bastırdım.

Adamın Dwayne'in karşısında duruşunu inceliyordum, o da beni süzüyordu. Aşağıdan yukarı baktı, uzun kollu kazağımda takılı kaldı. Dwayne dün akşamdan bana ne giymem gerektiğini söylemişti, misafiri olacağı için miydi?

Bir insan gibi görünüyordu, öyle hissettiriyordu. Onunla yaşıt olabilirdi. Hatta, onunla aynı duruyordu. Dwayne'in esmer tenine uyumlu olan incecik gömleğin aynısı ama farklı rengi onun üzerindeydi. Bu havaya rağmen ayağında bez spor ayakkabılar vardı. Delicesine pahalı bir saat, kadınları korkutacak veya mest edecek bir gülüş...

Bu adam Dwayne'in kopyasıydı, sadece sarışınıydı.

Adam tek kaşını kaldırdı ve kahve bardağını dudaklarına çıkarıp Dwayne'e döndü. "Burada, bu saatte, bir kadın görmeye hiç alışık değilim." dedi hafif bir tebessümle. Kısacık saçlarıma bakarken sırıtışı yayıldı. "Kabalık ettim..." Bardağı diğer eline aldı ve bana doğru hızlıca adım attı. Kapının önündeki şok içindeki halimi görmezden gelerek elini uzattı. "Miles," dedi çapkın bir gülüşle.

"Nora." Adımı söylerken Miles'ın arkasında kalan Dwayne'e bakıyordum. Yüzünde mimik oynamıyordu, kahvesini içerken bizi izliyordu.

Miles elimi bıraktı ve Dwayne'e döndü. "Nora duşunu almış, gayet sağlıklı, gülümsüyor... şaşkınlığımı yansıtabiliyor muyum?"

Az önce durduğu yere geri yürürken Dwayne'e duyacağını bildiğim için fısıldayarak sordum. "Bana birisinin geleceğini söylemedin."

Miles, topuğunun üzerinde döndü, başını yana eğdi. "Ve hesap soruyor! Ne zamandır şatoya gelen kadınlara böyle kibar yaklaşıyorsun Dwayne? Buraya kimseyi sokmazsın sanıyordum."

Ağzım açıktı. Beni insan sanıyordu. Hatta beni dün geceyi Dwayne'le geçirmiş bir insan sanıyordu, şutlamaya çalışıyordu. Dwayne'in benden ayırmadığı kahverengi gözlerine kilitliydim. Hafif gülümsediğinde gözleri kısıldı. Elindeki bardağı bıraktı ve Miles'ın omzunu sıktı.

"Nora, burada kalıyor Miles. Birkaç gün onu sen de göreceksin."

Miles, ağzındaki sıcak kahveyi püskürtecek gibiydi. Gözleri bana geri döndü ve sol göğsümde durdu. Hızlıca yüzüm asıldı, neden oraya baktığını ve dinliyormuş gibi göründüğünü çözmeye çalıştım. Aklımdaki ihtimali göz önünde bulunduramıyordum çünkü en son Dwayne'in amcası beni öldürmeye çalışmıştı.

"Dwayne?" dedim artık bir şey desin diye.

Miles'la yan yana kaldı. "Kuzenim."

"Kuzenin mi?" dedim ve onu bu kez çok daha farklı inceledim.

PayidarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin