Ayata, kendisini kolayca alt eden ihtiyar adama şaşkınlıkla bakadursun... Bu sırada Öskemen topraklarındaki Kemen Kalesi, kehanetin çizdiği çetrefilli yolun ilmek ilmek işlenişine şahitlik ediyordu...
.
.
.
Soluk tenine üvey kalmış kara saçları, saçlarının tepesinden beline kadar dökülen kan kırmızı tülü, öz yerlerini kapatan siyah kumaş parçaları dışında tamamı çıplak bedeniyle genç bir kadın diz çökmüştü. Konuşurken ki tedirginliği, yerde rastgele oynattığı parmaklarında açığa çıkıyordu...
Albastı: Efendim! Haritayı ele geçirmeme rağmen ilk kutsal eşyayı bir şekilde bulmuş olmalılar... Tiyan Şan Korganındaki casusumuzdan gelen bilgiye göre; KSB (Kut Saptama Birliği) tarafından koruma altındaki mağaraya üç yabancının girdiği saptanmış ancak kontrol amacıyla oraya gönderilen herkes hafızasını kaybederek geri dönmüş...
Önünde acizce diz çökmüş genç kadını ateş kırmızısı irisleriyle süzdü çocuk, ara ara siyahlaşmış ay beyazı saçlarında gezdirdiği sol işaret parmağını ona yönelterek tehditkar bir tonla cevap verdi.
....... : Beceriksizliğini anlatırken ne kadar rahatsın Albastı. Geçen asırlar sende unutkanlık mı yaptı yoksa?
Albastı: Böyle bir hadsizliği asla yapmam efend-
....... : Kes! Acınası cümlelerle daha fazla midemi bulandırma.
Albastı'nın ölü beyaz gözleri korkuyla titreyerek yere baktı...
....... : Orayı bulmalarının tek açıklaması var, o da Kayra... Yine de anlattığın kadarıyla hala çocuğun bedenini tamamen almamış.
Albastı: Geçmişteki gibi doğduğu bedenin sahibine son ana kadar şans vermeyi düşünüyor herhalde.
....... : Ne uğraştırıcı herif...
Albastı: Haddime değil ama bir şey sormak istiyorum efendim. Neden onu hala bedenin kontrolüne sahip değilken yok etmiyoruz?
....... : Of of... Gerçekten başından beri yanımda olmana rağmen bunu anlayamadın mı? Kehaneti öyle basit bir oyunla kandıramazsın... Bu savaş bizim ellerimizde son bulmak zorunda!
Albastı, sorduğu sorunun pişmanlığıyla sessiz kalıp bekledi.
....... : Neyse ilk eşyayı ele geçirseler de sonları değişmeyecek. Bu arada anlaştığımız o sünepe birlik kaptanı da çocuğu yeterince oyalayamadı, başkalarına ötmeden onu hızlıca ortadan kaldırın.
Albastı: Merak etmeyin! Kurmez emrinizi tahmin edip çoktan aramaya çıktı.
....... : Hıh! Doğru ya o böyle eğlenceli işleri asla kaçırmaz. Bu arada yer altından getirdiği iki köleye ne oldu?
Albastı: Şeşe ve Tepegöz, baltalı bir çocuk tarafından yok edildi. Tahmin ettiğiniz gibi hala çok zayıflar.
....... : O paçavralar sadece bir kukladan ibaretti, bana ait olanı geri aldığımda güçlerimiz eski haline dönecek. İşte o zaman Kayra'nın son nefesine Erk ismini kazıyacağım!
Bu cümleler Albastı'nın kana susamış dudaklarında vahşi bir tebessüm uyandırdı... Ancak tam o sırada şiddetlice öksüren Erk'in sesiyle, dalıp gittiği düşüncelerden sıyrıldı.
Albastı: Efendim iyi misiniz?
Erk: Bir şey yok. Şu inatçı velet! Hala bedenini geri almaya çalışıyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayata: Dokuz Ulus
FantasyZamanın ötesine uzanan bir efsane... Türk mitinin iki demirbaşı Bükrek ile Sangal'ın savaşı Asya'daki dokuz ulusta yeniden hayat buluyor. Işığın ve karanlığın asırlık kavgasında; yoldaşlığa vurulmuş ihanetler, aşka yenik düşmüş sadakatler ve dostluğ...