- Geçiş Bölümü -- Eh heh heh! Sonunda uyanabildin çocuk.
Ayata, zorlukla araladığı göz kapakları arasından endişe dolu bakışlarını ihtiyar adama dikerek doğrulmaya çalıştı ancak başarılı olamadı.
- Sonunda mı? Ne zamandır uyuyorum ben?
İhtiyar: Hımm... Yanılmıyorsam iki gün oldu.
Ayata: İki gü... Dalga mı geçiyorsun?
İhtiyar: Kırışık yüzümde dalga geçer gibi bir hal var mı?
Ayata: Kahretsin... Kaçırdım işte kahretsin!
Ayata bu kez bakışlarını ahşap kulübenin tavanına dikti, gözleri doluydu.
İhtiyar: Ne sulugöz çıktın be çocuk. Merak etme o turnuvaya katılsan da kazanamazdın eh heh heh!
Tüm takatsizliğine rağmen doğrulup yaşlı adamı yakasından yakalayan Ayata burnundan soluyordu.
- Sakın bana neyi yapıp neyi yapamayacağımı söylemeye kalkma ihtiyar!
Ayata'nın sözleri ihtiyarı afallatsa da bu durum birkaç saniye sürdü, çocuğun kolunu cılız bir otmuşçasına savurdu.
- Haddini aşmaya başladın sen iyice! Bu misafirlik de fazla uzadı, kimin oğlusun, ailen nerede yaşıyor?
Ayata: Ailem falan yok, burada kalmaya niyetim de yok! Ama bana nasıl bir ilaç verdiysen hareket etmekte bile zorlanıyorum.
İhtiyar: Yaraların ağır olunca ilaçlar da ağır olacaktı tabi! Neyse annen ve baban hayatta değil o halde doğru mu anladım?
Ayata: Değil! Neyse ne...
İhtiyar: Anladım, başın sağ olsun.
Sessizlik
İhtiyar: Peki nasıl öldüler, hastalık mı?
Ayata: Nasılını falan boşver sen! Eğer beni engellemeseydin niyesini, hatta sorumlusunu bile bulabilirdim belki!
Ayata gözlerini tekrar kapattı, sıktığı dişleri titreyen çenesinden belli oluyordu.
İhtiyar: Sorumlusu mu? Turnuvayla bunun ne alakası var? Ayrıca ailen kim senin çocuk?
Ayata: Merak ettiğin bir şey var mı başka, sor sor çekinme!
İhtiyar, çocuğu konuşturamayacağını anlayıp derin bir of çekti. Tam kalkmaya yeltenecekti ki, Alaca'nın harmanisine sarılı bir kılıç olduğunu fark edince onu almaya yeltendi.
Ayata: O kılıca sakın dokunma! Yoksa seni pişman ederim!
Yaşlı adam çocuğa göz devirip kılıcı aldı, harmaniyi açar açmaz göz kapakları olanca açıldı.
İhtiyar: Bu Umay'ın kılıcı değil mi! Onun oğlu musun sen yoksa?
Ayata, bu ihtiyarın annesini tanımasına şaşırsa da aynı zamanda umutla dolmuştu.
Ayata: Tanıyor musun! Onu tanıyor musun?
İhtiyar: Tanıyorum tabi. Eski bir Tiyan Şan Korganı savaşçısıydı, şimdi senin inadının nereden geldiğini anladım eh heh heh!
Ayata, adamın sondaki lakırdısını görmezden gelerek hayretle konuşmaya devam etti.
- Savaşçı mı? Annem mi? Hayır hayır, imkanı yok!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayata: Dokuz Ulus
FantasyZamanın ötesine uzanan bir efsane... Türk mitinin iki demirbaşı Bükrek ile Sangal'ın savaşı Asya'daki dokuz ulusta yeniden hayat buluyor. Işığın ve karanlığın asırlık kavgasında; yoldaşlığa vurulmuş ihanetler, aşka yenik düşmüş sadakatler ve dostluğ...