2. Bölüm | Harry Potter

4K 130 27
                                    

📸

Istanbul, 08 Mayıs, 10:03

"Yunus, bu kız kim kardeşim?", diye sordu Barış. Kerem sessizliğini koruyordu. "Tanıştırayım kardeşim, Aysima. Yeni fotoğrafcımız, aynı zamanda kuzenim."

"Hadi canım! Tanıştığıma memnun oldum Aysima. Demek bundan sonra bizimlesin ha?" Barış ile el sıkıştım. Çok samimi bir tavrı vardı.

"Bende memnun oldum. Evet, bende bundan sonra buralardayım.", dedim.
"Eeh, Kerem? Tanışsana oğlum kızla. Ne adamsın ya.", dedi Barış gülerek.
Kereme döndüğümde bakışları çoktan üzerimdeydi. Hafif bir tebessüm ile elini bana uzattı. Gözleri nedense içimi okuyor gibiydi.
"Kerem, memnun oldum."
Bu kadar.

"Aysima, bende öyle."

Yanımızda olan Barışı, Neslihanı hatta ve hatta kuzenimi bile unutmuş gibiydik. Onlar konuşmalarına devam edip gülerken, Keremle ara sıra bakışmalarımız sürüyordu. Ekrandan bile çok daha güzel gözlere sahipti. Insanın baktıkça bakası geliyordu.

"Hey! Duymuyormusun kızım sana diyorum." Öyle bir dalmışım ki bakışlarına, Yunus abi beni kendime getirmek için hafif sesini yükseltmek zorunda kaldı.

"Pardon ya, dalmışım öyle. Ne diyordun?"
"Öğle yemeği söyleyip burda beşimiz yesek diyoruz. Ne diyorsun? Ne söylesek?", dedi Neslihan.
Kahvaltı bile etmemiştim. Acıktığımı tam şu an fark ettim. Daha öğlen bile değildi.

"Olur tabi, kaç gibi söyleriz?"
"12 gibi söylesek, anca gelir.", dedi Barış.
"Tamam ozaman, zaten antreman 12 gibi biter. Terasta buluşuruz.", dedi Yunus abi.
Öylece dağılmış olduk. Bugün ilk gün olduğu için fotoğraf çekimine başlamadım. Binanın ve antreman alananının tamamını gezdim. Bir kaç çalışanla daha tanıştım.

11:57

Terasa varan ilk ben olmuştum. Antreman bitmişti ve herkes çoktan kabinlere dağılmıştı. Tam gözlerim aralarından birini ararken ikinci olarak Kerem vardı terasa. Nedense heycanlanıyordum. Şu an terasta sadece ikimiz bulunuyorduk.

Sakin adımlarla oturduğum masaya ilerledi. Gözünde siyah bir güneş gözlüğü, üzerinde beyaz bir tişört ve gri bir eşofman vardı.

Önümdeki sandalyeyi çekip karşıma oturdu.
"Demek yeni fotoğrafcımızsın.", diyip sessizliği ilk bozan o oldu.
"Evet. En büyük hayalimdi. Hele ki böyle bir yerde çalışabilme şansım olduğu için çok mutluyum.", diye karşılık verdim.

"Peki neden futbol fotoğrafcılığı? Yani bir sürü seçenek yokmudur fotoğrafcıların? Daha büyük yerlerle gelemezmiydin başka türlüsü olsa?", ard arda sorularını sıraladı. Bir kaç saat önce sessiz sedasız tek kelime etmeyen Kerem sanki yok olmuştu.

"Tabi çok fazla seçeneğim vardı. Fakat hem futbolu çok seviyorum, hemde insanları poz vermedikleri bir an'da çekmeyi daha çok seviyorum. Çoğu insan poz verirken çok fazla düşünceye kapılıp kasılıyor. Doğal bir an yakalamak böyle daha kolay.", dedim.

"Böyle düşününce mantıklı geldi.", diyip güldü. Çok tatlı bir gülümsemesi vardı.
Tam o ara Yunus abim ve Barış terasa vardı. Neslihan 4 dakika gecikme ile varıp yanıma oturdu.

"Eeh, ne söylüyoruz gençler?", diye sordu Barış.
Sonuç olarak Pizza söyleyip komik muhabbetlerle yedik.

"Ya bu Aysima var ya, çok fena takıntılıydı küçükken.", dedi Yunus abi gülerek. "Ne konuda ya?"
"Kızım? Ne demek ne konuda? Sen değilmiydin oyun parkına geç gelen oğlanları döven kız?"
Neslihan "Nee!" diye bağırıp kahkahalara boğuldu.

"Dakik değillerdi canım. Döverek biraz abartmışım ama hala sevmediğim bir şey bu, bilirsin.", dedim gülerek.
"Aha, Kerem iki. Kerem nasıl uyuz olur geç kalan insanlara. Ondan sonra çek çekebiliyorsan Harry Potter'ın dır dırını.", dedi Barış.

Hepsi kahkahalara boğulmuş gülüyordu. Kerem dudağının bir yanı kıvrılmış bir şekilde bana gülüyordu. Ona karşılık verdim.

Demek ortak bir noktamız vardı.

13:47

Herkes dağılmıştı. Bende içeri girip eşyalarımı toplamaya girdim. Asıl iş günüm yarın başlıyordu.
Dosyalarımı ve Kamera çantamı aldıktan sonra arabaya bindim. Şu saate kadar her şey kusursuz gitmişti. Bir yerde patlak vereceğini tahmin etmeliydim.
Arabam çalışmıyordu.

Tam da zamanı gerçekten. Bir kaç kere daha anahtarı çevirip denedim, ama tüm denemelerim başarısız oldu. Arabanın motor kabutunu açtım, sanki bir şey anlıyormuşum gibi. Yağmur da geliyor gibiydi. Bir bu eksikti.

Servisin numarasını tuşladım ve durumu anlattım. Fakat onlar bana anca 3 saate burda olabilceklerini, buraya gelen trafiğin berbat olduğunu bildirmekten başka bir şey yapamadılar.

"Çalışmıyor mu?"
Arkamı döndüm. Kerem bana doğru geliyordu.
"Yok, 3 saat beklemek zorundayım servisin gelmesi için.", dedim.
"Olmaz öyle şey, sen bırak arabayı bugün. Burdakiler halleder. Ben bırakırım seni eve.", diye teklif sundu. Bunu kabul edemezdim ki.

"Hayır ya, beklerim. Senin de yolunu uzatmayalım şimdi."
"Nerde senin evin?", diye sordu.
"Küçükçekmece'de, 20 dakika falan burdan.

"Bak işte, yolu da uzatmamış oluruz. Zaten geçiyorum ordan. Hadi daha fazla itiraz duymak istemiyorum. Yağmur başlicakmış zaten. Birazdan trafik felç olur.", dedi. Gerçekten de itiraz edemedim. Arabadan eşyalarımı alıp onu takip ettim. Beyaz bir Audi'si vardı.

📸

Geç kalmıştık çünkü biz arabaya biner binmez yağmur başladı ve trafik böylece felç kalmıştı. 15-20 Dakikalık yolun 45. dakikasındaydık. Kerem bir şey söyleyip söylememek arasında gibiydi.

"Sen geliyormusun Antalya'ya?", diye bir soru ortaya attı sonunda. Ne Antalyası?
"Antalya mı? Niye ki?"
"Eh kamp var ya. Kamera ekipleri de orda oluyor genelde. Ondan sordum."
"Bilmem, benim haberim yoktu. Ne zaman oluyor bu kamp? Yarın Sami Beye sorabilirim.", dedim.

"Bu cuma çıkıyoruz yola."
Bu konuyu kesinlikle araştırmam gerekiyordu. Belki de Sami Bey söylemeyi unutmuştur. Antalya da ne güzel olurdu şimdi. Hava da güzeldir orda.

Ben düşüncelerime dalmışken Kerem bir soru daha sordu.

"Erkek arkadaşın var mı?"

Ne...?

Fotoğrafcı Kız || Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin