"Ölmek istemiyor muydun?"
Delikanlı duraksadı. Kalbi bu fısıltıyla sanki atmayı bırakmış kafası bir çekiçle eziliyormuşçasına beyni ızdırapla dolmuştu. Gözlerindeki kararma derinleşmiş dengesini iyice yitirip sarsılmıştı. Yolun sonuna geldiğinin o da farkındaydı, isteği de buydu en başından beri ama şimdi neden endişe ediyordu? Her şey son buluyordu sonunda, tam da istediği gibi.
Birden omzunda beliren bir el onu geriye çekiverdi. Ve korkuyla karışık bir haykırış:
"Ölmek mi istiyorsun!!!"
Delikanlı kendinden geçmiş bir halde arkasına dönüp onu kurtaran kişiye baktı. Yirmili yaşlarında gözleri yeşil, dalgalı ve kısa siyah saçları olan bir kız şaşkın bir o kadar da öfkeyle ona bakıyordu. Saçının öndeki bir tutamı turuncuydu. Burnuna doğru çiller sıklaşıyor güzelliğine güzellik katıyordu adeta.
"Ne diye burada bekliyorsun insene aşağıya, yardım edeyim mi?"
Delikanlı hala kendine gelememiş kızın söylediklerini algılamaya çalışıyordu. Siması çok tanıdıktı, onun nerde görmüştü acaba? Sanki uzun zamandır tanıdığı biri gibiydi. Cevap alamayan kız ise iyice küplere binmişti.
"Ne bakıyorsun yahu sana bir soru sorduk?"
Birkaç saniye delikanlıya öylece baktıktan sonra umursamazca bir iç çekip yoluna devam etti.
Delikanlının beyninde yine kimliksiz fısıltılar beliriverdi.
"Kesinlikle seni tanıyor, ne duruyorsun gidip sorsana kim olduğunu?"
Duvardan inip hızlı adımlarla kıza doğru yaklaşmaya başladı. Bir an duraksadı. Ne yapıyordu tam olarak şu anda, ne diye bu kızın peşinden gitmeye kalkışmıştı ki? Zaten köprüden atlayacaktı kazara ya da değil ne önemi vardı bunun? Şimdi de onu kurtaran birinin arkasından ne söylemek için gidiyordu? İçindeki huzursuzluk gittikçe şiddetlendi, fakat onu kıza doğru çeken bir şeyler var gibiydi. Sanki arkasından gitmeyip beklediği her saniye ızdırabına ızdırap katıyordu. Kız görüş alanındaydı hala, yetişebilirdi. Fakat adım atmak onun için hiç bu kadar zor olmamıştı. Tek bir adım...Sonra devamı kendiliğinden gelecek.
Kalabalığın uğultusu az ötede akan trafikten gelen korna sesleri tüm bu olanları daha da karmaşık bir hale getiriyordu. Havada garip bir koku hakimdi, insanlardan yayılan ter ve parfüm kokuları tek bir vücut olup tütün kokusuyla birlikte dayanılmaz bir boğuculuk sunuyordu. Delikanlının aklı iyice allak bullak olmuştu. Ve tüm bu kargaşa, içinde derinde bir yerlerde bir çatışma alevlendirdi.
Kafasının içinde yükselen kimliksiz fısıltılar geri geldi:
"Zaten bu zamana kadar hangi kararının arkasında durdun ki?"
"Sadece onunla önceden karşılaştık mı diye soracağım, sonra plana sadık kalacağım söz."
"Bahaneler uydurmayı bırak Kieran, amacından şaşma."
"Onda bana ait olan bir şeyler olmalı, gitmem gerekiyormuş gibi sanki, bu sancılarımın başka bir açıklaması olamaz."
"Yine vazgeçeceksin, umutsuz vaka olduğunu unutmuşum, hatırlattığın iyi oldu."
"Gitmesine izin veremem!"
"Peki git. Ama başına geleceklerden sadece sen sorumlusun. Sen.."
Ürkütücü ve bir o kadar da belirsiz bir tebessüm kapladı yüzünü. Kollarını açıp kafasını göğe kaldırırdı ve ardından gelen küstahça haykırış:
"Tek suçlu benim, kendimi birazdan kurban edeceğim merak etme."
Kaldırımda kargaşa halinde akan kalabalık bir anlığına durdu. Kendinde olmadığı açıkça belli olan bu genç oldukça dikkatlerini çekmişti. Deli olduğunu düşünenler bile oldu, korkup ondan uzaklaşanlar yollarına devam etti.
İnsanların ona korkuyla baktığını fark eden genç benliğindeki kargaşanın dinmesiyle rahatlamış ve delicesine bir kahkaha patlatmıştı. Şimdi ise verdikleri yeni kararı uygulama vaktiydi, geç kalmamalı.
Ve ardından bir adım attı kıza yetişebilmek için. İkincisi için kendini zorladı fakat midesinden ağzına yayılan keskin bir acı tat-bu içtiği son şey olmalı-, gözlerinde beliren derin bir karanlık ve bacaklarındaki hissizlikle birlikte titreyen dizleri buna engeldi.
Alnından boynuna doğru akan soğuk terler ve beynine yerleşen tarifsiz delici sancı yere yığılmasına yetmişti. Dünya bir anlığına dondu onun için. Baygınlık haliyle kaygılarından, acılarından ve savaşlarından kurtulmuştu kısa süreliğine.
"Bu hali daha katlanılır gibi. Keşke...keşke..."
Kalabalığın gürültüsü artıkça arttı, gencin etrafında toplanmış korkan gözlerle ona bakmaktaydılar. Yaşlı bir adam telefonunu çıkarırken etraftakilere bağırdı:
"Kriz geçiriyor olmalı, çekilin etrafından. Nefes alacak yer açın çabuk!!!"
Delikanlı kararını hatırlamış, bacaklarındaki hissizliğe rağmen ayağa kalkmaya çabalıyordu
"Bulmam gerek onu, çok uzaklaşmadan bulmam gerek."
Herkes telaş içinde yerde sayıklayan gence acıyarak bakmaktaydı. Gencin ise kalbine inen çarpıntılar dışında odaklandığı hiçbir şey yoktu. Gözlerini aralayıp kalabalığa belli belirsiz bir bakış attı. O anda yüzünü tarifsiz bir huzur kaplayıverdi çünkü insanların arasından bir çift yeşil gözle karşılaşmıştı. Bu gözler birkaç dakika önce onu kurtaran ve şu anda yaşadığı krizi tetikleyen kıza aitti.
Delikanlı gözlerini ondan hiç ayırmıyordu. Yüzünü yayılan kocaman bir tebessüm krizini hafifletmeye yetmişti.
"Çoktan gittiğini düşündüm."
Ve ardından tekrar karanlık ele geçirdi tüm benliğini. Ne bir ses duyuyor ne de artık o yeşil gözleri görebiliyordu. Sadece müthiş bir kan kokusu kapladı etrafı. Burnundan ağzına doğru akan sıcak sıvının tadını alabiliyordu.
Zihnine yeni bir yabancı fısıltı saplanıverdi:
"Ölmek senin için daha kolaydı, şapşal."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖPRÜ
Mystery / Thriller~Ölümle yaşamak arasında bir bağ kurulacak. Yıkılması an mesele olan bir köprü bu... Parçalanmış bir benlik, yok olmaya mahkum hayatlar...Ve geçmişini unutan bir adam... Yaşamak için en fazla ne yapabilirsin?~ Bugün daha bir keyifli gibiyd...