3-PARÇALANMIŞ

104 30 96
                                    

Gözlerini açmadan bile nerede olduğunu anlayabiliyordu.
Hastanenin insanı hasta eden o acı kokusu ...
Sonra sesler duyma başladı.
"Kendine geliyor galiba, diğer serumu getir bu bitti."

Delikanlı yavaşça gözlerini açtı. Etrafında iki hemşire yeni serumu takmakla meşgullerdi.

Kuruyan dudaklarını ıslatıp hemşirelere seslendi.

"Bana...noldu..?"

Sanki uzun zamandır kimseyle konuşmamışçasına sesi ona yabancı gelmişti. Boğazını temizledi, biraz daha yüksek sesle tekrar sordu.

"Bakar mısın..?"

Hemşirelerden biri cevap verdi.

"Buyurun, bayım."

Delikanlı hala içinde yabancısı olduğu bir şeyle mücadele ediyor gibiydi. Neden biriyle konuşmak ona bu kadar garip geliyordu?

Hafifçe öksürüp sesini kontrol altına aldı.

"Noldu bana? En son... köprüde..."

Hemşire delikanlının bitirmesini beklemeden devam etti.
"Yolun ortasında kriz geçirmişsiniz, gece 3 sularında baygın bir halde getirildiniz, serumunuz bitsin taburcu olacaksınız."

Yavaş yavaş dün yaşadıklarını tekrar hatırladı. Bulanık görüntüler zihninde birbirini tamamlamaya çalışıyor, oluşturduğu bu yapbozun bütününü görmek için uzunca bir süre sessizliğini korudu.

Yavaş yavaş şekilleniyordu her şey. Endişeli kalabalık ve ambulans sesi...

Beynindeki o keskin acıyı tekrar hissetmeye yetmişti bu hatıralar.

Ve yeşil gözler..

Delikanlı endişeyle hemşireye onu getirenler arasında bir kız var mıydı diye sordu.

Hemşire kafasını iki yana salladı.

"Hayır, bayım sadece bir beyefendi vardı. Kendisi de çok kalmadı zaten."

Bir yanlışlık olmalı diye düşündü genç, hemşire yanılıyor olmalıydı.

İki hemşire de işlerinin bitmesini ardından odadan çıktılar.

Delikanlı hala dün geceyi hatırlamaya çalışıyor baştan sona tekrar tekrar tüm sahneleri aklından geçiriyordu. Kendi kendine yavaşça söylendi.

"Sanki.. sanki ambulansta gözümü kısa süreliğine açmıştım ve o benimle birlikteydi. Yanılıyor olmalıyım, yorgun düştüğüm için öyle anımsıyorum heralde ."

***
Yaklaşık bir saat sonra hekim ve hemşireler odaya girdiğinde serum neredeyse bitmek üzereydi.

Hekim elindeki raporları kontrol edip kendi kendine konuşan gence baktı.

"Bayım, en son ne zaman bir şeyler yediniz?"diye sordu.

Delikanlı allak bullak olmuştu çünkü bu sorunun cevabını bilmiyordu. Kendini zorladı ama dün gece dışında hiçbir şey hatırlayamıyordu. Zaman kavramı, mekan kavramı uzun süre önce silinmiş gibiydi.

Hekim devam etti.

"Vücudunuz günlerce besinsiz kalmış, bayılma sebebiniz de buydu."

Delikanlı zihninde karma karışık hale gelmiş hatıraları netleştirmeye çalışıyordu. Neden tek hatırladığı şey dün geceydi?.. Öncesinde bir hayatı yokmuşçasına bu bilinmezlik de neyin nesiydi..? İşin en garip kısmıysa hiçbir şey hatırlamadığını şimdi fark ediyordu.

"Aramamızı istediğiniz biri var mı, sizi evinize bırakmasını istediğiniz biri..?"

'Ev mi?' diye sordu genç kendi kendine. Hekimin sorduğu bu yeni soruyla içindeki kaosa bir yenisi eklendi. Zihni ardı ardına yeni soruları doğurdu, düşünceleri hiç bu kadar belirsizliğe gebe olmamıştı.

'Kimi aramalı, kimi... iyi ama ben kim olduğumu çıkaramıyorum ki? Tanıdığım birileri... illaki vardır, illaki... Ama daha kendimi tanımlayamıyorum. Evim... bir evim vardı, nerede olduğunu anımsayamıyorum?'

Hekime döndü ve hiçbir şey hatırlamadığını belli etmemeye çalışarak telefonunun nerde olduğunu sordu.

Hekim yanındaki hemşirelere şaşkın gözlerle baktı.

"Yanınızda telefon yoktu bayım, sadece cüzdanınız vardı."

Bir çıkış kapısı bulmuşçasına sevindi genç.

"Peki cüzdanımı alabilir miyim, belli ki telefonumu evde unutmuşum."

Hemşirelerden biri diğerinin kulağına 'Bu devirdi kim telefonunu evde unutur ki?'diye fısıldadı.

Hekim tekrar söze başladı.

"Ceketinizde efendim, arayacak birine ihtiyacınız yoksa serum bitince sizi taburcu edebiliriz. Tekrar geçmiş olsun."

***

Hastane kapısından çıkar çıkmaz derin bir nefes alıp elinde tuttuğu kimliğine baktı.

"Demek adım Kirean, 28 yaşındaymışım."

Kim olduğu hakkında az da olsa bir fikri olan delikanlı artık biraz daha iyi hissediyordu kendini fakat hala nerde kaldığını hatırlamıyordu ya da neden dün gece dışında hiçbir şey bilmediğini anlayamıyordu.

Bu hafıza kaybının nedeni bayılması değildi çünkü dün geceki olayları hatırlıyordu. Köprüye çıktığını, gözünün karardığını, tam kendini bırakmışken onu kurtaran kızı ve peşinden gidip gitmemekte kararsız kalışını...

Bunların hepsi bayılmadan önceydi fakat bunlardan daha öncesi yoktu onun zihninde.

Kimliğini cüzdanına koyup derin bir nefes aldı ve ardından gelen küçük bir kıkırdama.

"Sanırım bunların hiçbir önemi yok artık, ne de olsa dün bir karar almıştım. O kıza karşı duyduğum garip tutumun sebebini öğrendikten sonra başladığım işi bitirecektim. Onu bir daha göremem büyük ihtimalle, kim bilir nerededir şimdi. Tek bir şansım vardı, sadece tek bir şans..."

Kolunu kaldırıp oldukça şık saatine baktı öğleni biraz geçmişti. İntihar etmek için çok erken olduğunu düşündü, belki gece yapmalıydı bu işi. İyi ama geceye kadar nerede kalacaktı? Ne evinin adresini biliyordu ne de cebinde beş kuruş parası vardı.

Yürümeye devam etti. Ayakları nereye gittiğini bilmiyor her adımı çekinerek atıyordu. Sonra bir bankta oturmaya karar verdi. Yakınlarda bir parkın olduğunu kestirebiliyordu.

***

Yaklaşık 10 dakikadır etrafı inceleyerek yürüyordu, bu sokak ona hiç de yabancı gelmiyordu aslında. Mağazalar çok tanıdıktı.

"Belki buraya yakın bir yerlerde yaşıyorumdur, kim bilir? Bir önemi yok gerçi. Evimi bulmak için uğraşmayacağım."

Bir kafenin önünde durdu, içerde şık giyimli insanlar neşeyle sohbet edip kahvelerini yudumluyorlardı. Ve birden cama yansıya görüntüsüne odaklandı. Giysisine baktı, pahalı takım elbisesiyle onlardan ayrı kalır bir yanı yoktu. Sonra gözleri keskin yüz hatlarına çevrildi. Pürüzsüz, beyaz bir ten ve onları canlı kılan yeşil gözler... Herkesin sahip olmak isteyebileceği bir yakışıklılığa sahipti. Kendini gördüğünde içinde bir merak duygusu beliriverdi.

"Peki kimdim ben?"

Nitekim bu simaya biraz daha dikkatli bakanlar gözlerinin altındaki morlukları ve çökmeyi fark edebilirdi. Teninin beyazlığı ise normalden daha farklı bir tondaydı, hastalıklı bir ton sanki. Kıyafetlerine ve yüz hatları dışında gerçekten ona bakanlar ondaki bu solgunluğu, dağılmışlığı hemencecik görebileceklerdi.

Kieran kafasını tekrar kaldırıma çevirip yoluna devam etti, nereye varacağını bilmediği yoluna.

Kafasında dönüp duran 'kimdim ben?' soruları cevapsız kaldığı her saniye merakını da köreltmeye yetiyordu.

Ve birden zihninde baskılamaya çalıştığı kaos kendini tekrar gösteriverdi. Fısıltılar yükseldi, Kieran'ın tek duyduğu şeyler onlardı artık.

"Bazı şeylerin zamanı önemli değildir, Kieran. Hatta onlar için daha fazla vakit kaybetmemek gerekir."

KÖPRÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin