𝓶•
"Başına iş almadan duramıyor musun sen?"
Azarlar bir ses tonuyla konuşan Five'a döndüm. Onun burada ne işi vardı ve beni nasıl bulmuştu?
"Senin ne işin var burada?" diye sormuştum. O ise, az önce parmağını kestiği adamın geldiği yönden elini tutarak kaçışını izliyordu.
"Rica ederim." dedi bana dönüp.
Ben yerden anlamsız bir şekilde ona bakarken o elini bana doğru uzatıp kalkmamı bekliyordu.
"Senden yardım isteyen olmadı." deyip elini itekledim. Bana söylediği sözleri bir yardımla silip atamazdım.
"Bilmem farkında mısın ama ben olmasam şu an çoktan ölüydün."
"Kendim başa çıkabilirdim, ki sen gelmeden önce tam da bunu yapıyordum!"
"Öyle mi? O yüzden mi her yerin kanla kaplı?" deyip boynumdaki izi ve dudağımı gösteriyordu. Ondan gelen hiçbir şeyi istemiyordum.
"O adamın kaçmasına nasıl izin verirsin?! Ya tekrar gelirse?"
"Bir dahakine kendin başa çıkabilirmişsin işte, öyle dedin ya."
Sözleriyle birlikte beni arkasında bırakarak önden yürümeye başladı.
"Merak etme, eğer tahminim doğruysa az öncekinin kim olduğunu buluruz."
Sesi bomboş fabrikada yankı yapıyordu, bende daha fazla beklemeden Five'ın peşinden koşup ona yetiştim.
"Beni nasıl buldun?"
"Dün de dediğim gibi," Fabrikanın girişine geldiğimizde kapıyı itekleyip elini öne doğru uzattı ve geçmemi bekledi "nereye gidersen git gözüm hep üstünde."
Girişte durmuş sinirli bir şekilde ona bakıyordum o ise benim tersime gayet rahattı ve her zamanki gıcık gülümsemesini yapıyordu.
Elini uzattığı kapıdan dışarı çıktım, hava aydınlanmaya başlamıştı artık. Dudağım hala kanıyordu ve karnımdaki yaramda da sızı vardı.
"Kolumu tut hadi geri dönmeliyiz."
Five'ın da yanıma gelmesiyle birlikte kolunu tuttuğum gibi bizi akademinin önüne ışınladı. İçeriye girerken kafamı hafif bir şekilde çevirip hala ışınlandığımız yerde bekleyen Five'a,
''Teşekkür ederim ama bir daha beni kurtarmaya çalışma.'' dedim ve ne söyleyeceğini beklemeden içeri girdim. O sırada merdivenlerden üstünde havlu ve elinde alkolle inen Klaus'u gördüm. O kadar yorgundum ki onunla konuşmaya bile halim yoktu. Klaus'un yanından geçerken,
''Günaydın ve iyi geceler.'' deyip yukarı çıkmaya başladım. Merdivenden çıkarken Klaus'un Five'a ''Onun nesi var ?'' dediğini duymuştum sadece.
Tuvalete gidip yaralarımı temizledim ve vakit kaybetmeyip odama gittim. Kapımı kilitleyip başıma başka bir iş gelmemesini umarak uykuya daldım.
...
Sabah kabus görerek uyanmıştım. 1 aydır görmediğim rüyalarım bugün ki adamın gelişiyle birlikte tekrar başlamıştı anlaşılan. Yatağımdan kalkıp üstümü değiştirdim ve aşağı indim. Klaus koltukta uzanır bir şekilde elindeki birasını yudumluyordu.
Yanına giderken konuşmaya başladım.
''Diğerleri nereye gitti?''
"Hımm, Allison kızının yanına gitti. Five'ın da bir işi varmış sanırım. Birazdan gelirler zaten. Diğerlerini ben de bilmiyorum."
Ayaklarını koltuktan itekleyip yanına oturdum ve elindeki birasını aldım.
"Hey!"
Uykumu o kadar alamamıştım ki muhtemelen bu değil, alkollü başka bir içecek bile beni kendime getirmeye yetmeyecekti.
"Sen iyi misin? Dün her yerin yara bere içinde gelince merak ettim. Five'a sordum ama o da bir şey söylemedi."
''Beni merak eden birisinin olması güzel.'' deyip elimdekinden bir yudum daha almıştım.
"Bak, biliyorum benim sevimsiz kardeşlerimle aran çok iyi değil ama bir şeye ihtiyacın olduğunda ya da başın derde girdiğinde sana yardım etmek için buradayız. Her ne kadar sana öyle gelmesede hepimiz senin iyi olmanı istiyoruz."
Klaus'un sözleriyle birlikte sanırım geldiğim günden bu yana ilk defa bu kadar içten gülümsemiştim. Acaba Klausla hazır yalnız kalmışken ona anlatsa mıydım? Ya benden nefret ederlerse ne olacaktı? Her şeyi elime yüzüme bulaştırıp hayatlarını tehlikeye atmak istemiyordum.
"Ben-"
"Ah Tanrım! Saçmalama Diego o ilk ve son gidişimizdi."
Tam konuşacakken içeri diğer Hargreevesler girmişti tartışarak. Sanırım bu, hayatın bana 'söyleme' adı altında gönderdiği bir mesajdı.
"Hadi ama Allison. Öncekinde adamların ağzını yüzünü nasıl dağıtmıştık ama buna gerçekten ihtiyacım var."
Diego hariç hepsi birer koltuğa oturmuştu.
"Diego ve onun akılalmaz dövüşme arzusu."
"Sende mi Luther? Kimse benimle gelmiyor mu yani?" deyip tek tek yüzlerimize bakmıştı sorusuna cevap arar gibi. En son bende durdu.
"Sende mi Mila? Başına iş almayı sevdiğini duydum bence gittiğimiz yeri seveceksin."
'Başına iş almayı sevdiğini duydum mu?' Diego'nun sözleri üzerine kafamı Five'a çevirmiştim ancak o sakin bir şekilde elindeki birasını yudumlamakla meşguldu. Onlara ne demişti de benim hakkımda böyle düşünüyorlardı?
"İyi tamam, bende tek giderim o zaman. Zaten polislerin artık bana alıştığını düşünüyorum."
Tam arkasını dönüp gidecekken elinde bastonuyla birlikte Pogo girişte belirmişti. "Babanız sizi odasında bekliyor çocuklar." Daha sonra dönüp bana bakmıştı.
"Senide Mila." deyip onu takip etmemiz için kafasıyla işaret yapmıştı. Galiba yine görevlerinden birisini verecekti.
"Umarım o adamları dövmememe değecek bir şey söyler."
Boş şişeyi kenara bırakarak kalkıp diğerlerini takip ettim. O ihtişamlı kapıya geldiğimizde uzun zamandır buraya gelmediğimi hatırladım. Bundan bir ay öncesine kadar onlar göreve giderken ben yaram dolayısıyla sürekli akademideydim.
İçeri girdiğimizde Reginald'ın sandalyesine oturmuş önündeki karışık kağıtlarla ilgilendiğini gördüm.
"Çocuklar bugün iki takıma ayrılıp birbirinden farklı görevlere gideceksiniz. Bir takımın görevi okulda rehin alınan çocukları kurtarmak olurken, diğerinin ise bu adamı bulup öldürmek." deyip önümüze bir fotoğraf bırakmıştı.
"Takımlarınız..."
𝓶•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLA |The Umbrella Academy
FantasyBÖLÜMLER DÜZENLENMEKTEDİR! ... Öpüşmemiz gittikçe şiddetlenirken ayaklarımı tuttu ve onları beline sarmamı sağlayıp küçük dolabın üstüne oturtturdu beni. Elleri akıl almaz derecede vücudumu keşfederken dudakları çoktan boynumu bulmuştu bile. Ayaklar...