BÖLÜM 12: Yangın

241 15 12
                                    

𝓶•

Birisinin öksürük sesiyle birlikte bilincim yerine gelmişti. Etrafın sıcaklığından ve eşyaların çıtırtılarından anlaşılacağı üzere hala evimdeydim. Gerçekten hiç kimse bulamamış mıydı beni? Ailemle geçirdiğim güzel anlara tanık olan bu ev, aynı zamanda benim mezarım mı olacaktı?

Gözlerimi açmaya çalışıyordum ancak alnımdan akan terler gözümü yakıp açılmalarına engel oluyordu. Hiçbir şey yapamadan öylece ölümümü bekliyordum. Büyü yapacak gücüm bile kalmamıştı artık.

"Mila!"

Öksürüklerin arasından birisinin sesi geliyordu ancak kim olduğunu anlayamayacak kadar uzaktaydı benden.

"Buradayım." diye fısıldadım sesimin duyulacağını umarak. Belki de hayal gücümün bir yanılsamasıydı bu duyduğum ses. Belki de şu an hiç kimse beni kurtarmaya gelmemişti.

Birkaç öksürük ve kırılma sesinin ardından bir elin kafamın altından tutmasıyla birlikte birisinin beni bulduğunu anlamıştım. Bu cehennemden sonunda kurtuluyor muydum gerçekten?

"Lanet olsun!"

Bu... Bu Five'ın sesi miydi? Ona söylediğim bunca sözün ardından hala bana yardım etmek için mi gelmişti?

''Five?'' dedim boğuk sesimle birlikte. Buradan çıkınca yapacağım ilk iş ona teşekkür etmek olacaktı. Söylediğim onca sözün ardından kendimi suçlu hissediyordum.

Alnımdaki saçların yüzümden çekilmesiyle birlikte biraz da olsa kendimi rahatlamış hissediyordum. Ardından boynumun ve bacaklarımın altından tutulmasıyla kafam Five'ın gövdesine çarpmıştı ve vücudum yerden havalanmıştı.

Yavaşça açmaya başlamıştım gözlerimi. İlk gördüğüm şey ise az önce baygın yattığım yerdeki kırık müzik kutusuydu. Ailemden kalan son şey de bir daha hiç dönmemek üzere öylece ellerimden kayıp gitmişti.

Kafamı yavaşça Five'a döndürmeye çalışmıştım ancak bu girişimim başarısız olmuştu. Kafam boynuma bir taş kadar ağır geliyordu.

Birkaç adım daha atılmasının ardından vücuduma çarpan esinti, dışarı çıkmamın habercisi olmuştu. Etrafımda bir ton ses vardı ve gözlerimin kapalı olmasına rağmen mavi-kırmızı ışıkları algılayabiliyordum. Bu kadar gürültünün arasından sonunda birkaç cümleyi yakalayabilmiştim.

"Luther! Sen iyi misin?"

"Benim bir şeyim yok ancak Mila kendinde değil, sürekli bir şeyler sayıkladı."

Luther mı?

Beni kurtarmaya gelen Luther mıydı? Duyduğum o ses aslında Five'a ait değil miydi yani?

Bedenimin yumuşak bir şeye konulmasıyla birlikte benim açmakta zorlandığım gözümü, bir sağlık çalışanı göz kapağımı tutarak kaldırdı ve ışık tuttu.

"Bilinci yerinde görünüyor ancak yine de bir hastaneye götürmeliyiz."

Olaylar o kadar hızlı gelişiyordu ki benim için... Hem Five zannettiğim Luther'ın beni kurtarmış olması hem müzik kutusunu bir daha göremeyecek olmam. Bir yandan gözlerimi açmaya çabalamam. Hepsi birden fazlasıyla ağır gelmeye başlamıştı üstüme. Zaten akademiye geldiğimden bu yana yolunda gitmeyen bir ton şey vardı.

Değer verdiğim insanların bana güvenmemesinden bahsetmiyordum bile.

En kısa sürede Handler'la konuşup onu benden istediği şeyi yapmamam için ikna etmeliydim. Tabi bunlar olurken Lila'dan oldukça uzak durmalıydım. Onu her şeyin yolunda olduğuna inandırmalıydım. Bu sayede uğraştığım kişiler birazda olsa azalmış olurdu.

MİLA |The Umbrella AcademyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin