𝓶•
Yaklaşık yarım saattir elimdeki komisyondan gelen mektuba bakıyordum. Benim burada olduğumu nasıl bilmişlerdi hiçbir fikrim yoktu ancak tahmin etmesi de zor değildi. Boynuma dokundum, elimle bile nerede olduğunu hissedebiliyordum.
Yavaşça elimdeki katlanmış mektubu içinde kötü bir şey yazmamasını umarak açmaya başladım. Bu his, bana verilen önceki bir görevi hatırlatıyordu.
...
"SEN NE DEDİĞİNİN FARKINDA MISIN?"
Sinirimden kafayı yemek üzereydim ama o gayet sakin bir şekilde elindeki sigarasını içiyordu sandalyesinde oturarak. Nasıl bu kadar kötü, taş kalpli birisi olduğunu anlamıyordum. Buna aklı 'tamam' dese vicdanı nasıl izin veriyordu?
Bana verdikleri görevi duyunca adete buz kesmiştim ancak onlar hiç düşünmeden benden o aileyi öldürmemi istiyorlardı.
"BEN. BUNU. YAPMAYACAĞIM." demiştim her bir kelimemi tek tek vurgulayarak. Bir aileyi; anne, baba, çocuk, kız kardeş... hepsini öldüremezdim, bunu yapamazdım.
Sandalyesini geriye itekledi ve yavaşça önüme doğru yürümeye başladı. Topuklu ayakkabısının sesi her adımında adeta kulağımda çınlıyordu.
"Yapmayacak mısın?" dedi yüzüme bakarak sigarasını içerken.
Elimden bir kaza çıkmaması için kendimi zor tutuyordum. Ona ne kadar istesem de zarar veremezdim.
Olumsuz bir şekilde kafamı salladım sözlerine karşı. Daha sonra yüzüme bakarak sırıtmaya başladı. İçimden, aklımdan geçen şeyi yapmamasını umuyordum.
"Peki, sen bilirsin o halde. Herb!"
Bunu gerçekten yapacak mıydı? Yapamazdı değil mi?
Sesiyle birlikte içeri tedirgin bir şekilde Herb girdi. Önce Handler'a sonra dönüp bana baktı ve olumsuz bir şekilde başını sallayıp ağızıyla bana bir şey anlatmaya çalışıyordu.
"Ne diyorsa yap."
Herb'ün kötü niyetli olmadığını biliyordum. Burada olduğum süre boyunca bana hep yardımcı olmuştu bu yüzden onun sözlerine güveniyordum. Fakat durum bu sefer aynı değildi.
Bu sefer ki çok daha kötüydü.
Ancak bunu yapmazsam başıma daha kötü bir şeyin geleceğini de çok iyi biliyordum. Hem de beni derinden etkileyecek bir şeyin.
"Tamam." dedim fısıldar bir şekilde.
"Duyamadım." deyip gülerek bana döndü.
"Tamam, lanet olsun! Yapıcam, tamam!"
"Hahah! Bir de bana cimri derler. İnsan sıkışınca nasıl da başkalarının kaderiyle oynayabiliyor, görüyor musun Herb?" demişti sigarasını biraz daha içerek.
Yumruk yaptığım ellerim yüzünden tırnaklarım avuçlarıma batıyordu artık. Kadını olduğu yerde küle çevirebilecek güce sahipken hiçbir şey yapamamak sinirlerimi bozuyordu.
Gözümden akan bir damla yaşı elimin tersiyle sildim ve Handler'ı arkamda bırakarak odadan çıktım.
"Mila, hey!"
Herb'ün sesiyle birlikte arkamı döndüm ve bana yetişmesi için beklemeye başladım. Elinde bir mektupla koşa koşa peşimden geliyordu. Birkaç saniye sonra nefes nefese kalmış bir şekilde elime mektubu tutuşturmaya başlamıştı.
"Biliyorum bunu yapmak istemiyorsun ama üzülerek söylemeliyim ki yapmak zorundasın. Yoksa ne olacağını gayet iyi biliyorsun ve bu senin için çok daha acı verici."
Bu cümlelerini kesik kesik ve kimsenin duymayacağı bir şekilde söylemişti.
"Handler'ın sözlerini kafana takma. Seni kışkırtmak için elinden geleni yapıyor."
Etrafına baktı, kimsenin olmadığına emin olduktan sonra bana biraz daha yaklaştı ve elini ağzına götürerek konuşmaya başladı.
"Onun hedefi sen değilsin." deyip fısıldadı.
O da ne demekti? Hedefi ben değilsem neden böyle görevler veriyordu ki? Bir sonraki görev daha mı kötü olacaktı yoksa?
Anlamsız bir şekilde onun ne anlattığını anlamaya çalışıyordum.
"Bu mektubu al." deyip elime bir kağıt tutuşturdu. İçinde bana verilen görev ve ailenin adresi yazıyordu.
"Dean Ailesi, ÖLDÜR.
Adres: ***********. ""Bol şans Mila." dedikten sonra yere bir çanta koydu ve hızlı bir şekilde yanımdan uzaklaştı.
...
Geceydi. Rüzgarın soğuğu vücudumu sarıp adeta yapmamam için beni uyarıyordu.
Etrafımdaki sisle birlikte evin önündeki boş sokağın ortasına oturup çantamdan büyü kitabımı çıkarttım.
Gözlerim dolmuştu ancak onları öldürmekten başka bir çarem yoktu.
Üzerimdeki beyaz kıyafet rüzgardan dolayı uçuşuyor ve üşümeme sebep oluyordu. Fakat geri dönemezdim.
Sayfaları çevirip işime yarayacak kısmı açtım ve metni okumaya başladım. Bu büyü onları uykularında öldürecekti. Bana nasıl öldüreceğimi söylemedikleri için en işime gelen yolu seçmiştim. Onların gözlerinin içine bakarak yapamazdım bunu çünkü.
''Beni affedin.'' diye fısıldadım içimden, affedilmeyecek bir şey yaptığım halde.
...
Yavaşça elimdeki mektubu açtım. İçinde herhangi bir görev yazmıyordu ancak...
''Uzun zamandır görüşmüyoruz Mila.''
𝓶•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLA |The Umbrella Academy
FantasyBÖLÜMLER DÜZENLENMEKTEDİR! ... Öpüşmemiz gittikçe şiddetlenirken ayaklarımı tuttu ve onları beline sarmamı sağlayıp küçük dolabın üstüne oturtturdu beni. Elleri akıl almaz derecede vücudumu keşfederken dudakları çoktan boynumu bulmuştu bile. Ayaklar...