0.8

111 16 11
                                    

Çok uykum vardı ama yola çıkmalıydık. "Hiçbir şeyinizi unutmayın."

"Tamam Soon-Bok, unutmayız." diye alayla konuştu Baek-Hyun. Dünden beri ona acayip sinirliydim. "Ben acıktım." Hye ile aynı fikirdeydim ama kaçışımızın daha ikinci gününden yakınmak istemiyordum.

"Öğlene doğru atıştırmamız daha doğru." dedi Jimin. "Jimin, gelsene." dedim oturduğum yeri patpatlayıp. Son zamanlarda doğru düzgün konuşamıyorduk. Yola çıkmadan önce biraz konuşmamız iyi olacaktı.

"Yoongi ve sen," dedim kaşlarımı kaldırarak. "Bir gelişme var mı?"  Kafasını iki yana sallayıp reddetti. "Yok. Ben korkağım, Jungkook. O benim tam tersim. Ve şu an aylaklara savaşıyoruz. Ne ironik değil mi? Bana bakmaz. Ayrıca beni niye sevsin?" Kaşlarımı çatıp konuştum.

"Güzelsin, tatlısın, sevdiğin kişiler için her şeyi yapabiliyorsun, çok güzel seviyorsun, düşüncelisin, yardımseversin-"

"Ay tamam. Ben neymişim ya!"  dediğinde ikimiz de güldük. "Seni sevmeyen ölsün."

"Ölmesin." dedi dudağını büzerek. Çenesiyle Yoongi'yi işaret etti. "Ölebilir yoksa." Dediğinde kafasına vurdum. "Ben boşuna mı konuşuyorum?" diye sordum.

Tam kafasıyla onaylayacakken yavaşça bana döndü. Ve anında reddetti. "Yok canım arkadaşım, her dediğini dinliyorum."

"Aferin, akıllı ol." dediğimde yine gülüştük. "Kalkın artık." Soon-Bok adeta çığırdığında şaşkınca ona döndük. "Salak mısın sen? Bu sesle zombileri çekersin." dedim sakin olmaya çalışarak.

"Ne var? Yine bağırmamı istemiyorsanız kalkın." Kaşlarımı kaldırıp omuz silktim. "Bağır tabii. Bağır da zombiler gelip hepimizi yesin." Sinirle nefes verip bana yaklaştı. "Çok oluyorsun."

"Olay büyümesin diye susacağım. Umarım bunu yanlış anlayıp aynı şeyi tekrarlamazsın."dedim sakince. Zaten uykum vardı, bir de bunlarla uğraşamazdım.

💙

Marketten çıkalı neredeyse iki saat olmuştu. Yol boyunca birkaç aylak dışında hiçbir şey görmedik. "Çok yoruldum. Ve acıktım. Artık yemek yiyebilir miyi" diye sordu Hye.

Bence de artık yemeliydik. "Tamam bu ağacın altına geçin, orada biraz dinleniriz." Hepimiz Taehyung'a uyduk. İki paket bisküvi açıp hep birlikte yedik. Tabii ki doymamıştık ama yapacak bir şey yoktu.

Onlar bir şey konuşurken gözüm uzaktaki bir noktaya takıldı. Birkaç insan vardı. Kavga ediyorlardı. "Şuraya bakın, kavga ediyorlar." Elimle onların olduğu yeri gösterdim.

"Yanlarına gitsek mi? Belki yardımcı olurlar." Hye'nin ultra mantıklı(!) fikrini görmezden geldim. "Hey! Adamı aylakların önüne attılar." Diye bağırdım. Neyse ki beni duymamışlardı.

Böyle insanlık dışı hareketi nasıl yapabilirlerdi? "Sessiz olsana!" diye çıkışan Soon-Bok'a göz devirdim. "Markette çığıran da bendim zaten." Sinirle soluyarak önüne döndü.

"Şu an sırası mı sizce? Başımızda hiç dert yokmuşçasına bir de sizin kavganızla mı uğraşacağız." Taehyung'un bana yönelik söylediği şeyle omuz silktim. "O başlattı." Küçük çocuk gibi söylediğim şeyle derin bir nefes aldı.

"Devam ettirmeseydin." Hah, şimdi ben haksız olmuştum! "Sen niye onu savunuyorsun?" Cevap gelmedi. "Sana diyorum." Beni umursamadan ayağa kalktı. "Kalkın, gitmemiz lazım." Madem beni umursamıyordu bundan sonra da ben onu umursamayacaktım.

AMONG THE ZOMBİES/TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin