Hayatımda doğduğum günden beri hiçbir şey yolunda gitmemişti. Tam şimdi mutlu oldum derken bir şey çıkıveriyordu. Tıpkı tam ailemi kalbimin derinliklerine gömdüm derken ölümcül salgının çıkması gibi. Aslında kalbimde sadece iki mezar var sanıyordum. Annemin ve Babamın mezarı. Onların da olmadığını öğrenmiştim.
Kalbim büyüktü benim. Herkesi sevebilecek kadar büyüktü. Aynı zamanda da küçücüktü benim kalbim. Aileme duymak istediğim nefreti içine sığdıramayavak kadar küçüktü. Çok istemiştim. O kadar çok istemiştim ki ailemden nefret etmeyi. Olmamıştı. Bu zamana kadar hangi istediğim olmuştu ki zaten?
Tam ölüme yaklaştım derken edebiyat yapmaya başlayan beynim Soon-Bok'un konuşmasıyla gerçek hayata döndü.
"Ne yapacağız şimdi?" diye sordu endişeyle Soon-Bok. "Hiçbir şey olmamış gibi davranın." diye Taehyung'un dediğini yapmak biraz zordu. Ama imkansız değildi. Zaten ben zamanında tiyatroda oynamış oğlandım. Kolaydı benim için. Ah, kimi kandırıyorum! Elbette ki değildi. Ama zorunda olduğunuzda yapabiliyordunuz.
"Bir şeyler arıyormuş gibi davranın!" dedi sert sesiyle Taehyung. Hemen rafları karıştırmaya başlamıştım ki marketin kapısı açıldı. Zaten küçük bir yer olduğundan dolayı hepimiz ortadaydık. Saklanma gibi bir şansımız yoktu.
"Selam gençlik!" diye konuşan sesle korkuyla sıçradım. İki kişlerdi. Diğerleri arabada bekliyor olmalıydılar. Sözü geçen kişi olduğunu düşündüğüm kişi sarı saçlı, kahverengi gözlü biriydi. Tişörtünün açık bıraktığı omzunda solmuş siyah bir gül dövmesi vardı. Aynı şekilde yanındaki kişide de vardı bu dövmeden. Bir anlamı olmalıydı. "Ovv! baya fazla kişiymişsiniz." diyerek alayla ellerini kaldırdı. "Aynen." dedi Yoongi.
"Az önceki olaya şahit olduğunuza göre merak ediyorsunuzdur." dediğinde "Etmiyoruz." diyerek tersledim. Diğerlerini bilmesem de ben gerçekten etmiyordum. İsterlerse dünyayı yok edecek bir buton bile yapabilirlerdi. Şu an tek merak ettiğim şu salgın lanetinden nasıl kurtulacağımızdı.
"Olsun, biz yine de anlatalım." dedi beni yok sayarak. "Black Rose," dedikten sonra dönüp herkesi tek tek inceledi. "Grubumuzun adı bu. Güvenli bir bölgede kalıp, yiyecek buluyoruz. Görev dağılımı yapılan, her şey normalmiş gibi davranılan bir yerden söz ediyorum! Hatta kendi başkanımızı bile kendimiz seçiyoruz." dediğinde alayla güldüm.
"Yok, Namık Kemal." Adam kaşlarını çatarak bana döndü. "Bu ismi daha önce duymuştum sanki." diye düşündüğünde gülmemek için yanak içimi ısırdım. "Boşver yorma o güzel kafanı sen." dediğimde konudan saptığını anladığı için silkelenip devam etti.
"Karşımıza çıkan başıboş insanlara yardım ediyor, onları grubumuza alıyoruz. Bazı kuralları kabul eden herkes istediği kadar bizimle kalabiliyor. Fakat," dediğinde bu söylediklerine bir tarafımla gülüyordum. "Kurallardan ilki ihanet etmemek. O adamı görüyor musunuz?" dediğinde gözlerin marketin dışında yerde baygın yatan adama kaydı. Yanına yaklaşan zombiyi gördüğümde gözlerim irice açıldı.
"İlk kuralı çiğnedi." deyip omuz silkti Sarı şeytan. "Ve cezasını çekecek." dediğinde bir zombi çoktan ona doğru eğilmişti. O sırada bir el silah sesi duyuldu. Hemen sese kafamı çevirdiğimde bu kişinin Taehyung olduğunu gördüm. Zombiyi vurmuştu.
Adam hızla Taehyung'a döndü. "Ne halt ettiğini sanıyorsun?!" dediğinde Taehyung omuz silkti. "Adamın ne yaptığını anlat." dediğinde adam dışarıya baktı. Ben de gözümü ayrılmadan dışarıyı izlerken bir şey fark ettim. Adam ellerini pantalonuna vurup duruyordu. Ama vuruş şekli sürekli olarak değişiyordu. Zamanında internette gezerken böyle bir şey okumuştum. İlgimi çektiği için biraz araştırma yapmanın bir gün bu kadar işime yarayacağını nereden bilebilirdim ki?
"Eğilin!" diye gürledigimde her şey saniyeler içinde gerçekleşti. Bulunduğumuz markete ateş açmaya başladılar. Camlar patlıyordu. "Çok mu merak ediyorsunuz?" diye bağırdı sarışın olan. "Kaçtı! kurada o çıktı ve buna rağmen kaçtı!" Ne kurasından bahsediyordu?
Adamlar ateşi kesmişlerdi fakat ellerindeki taranalı tüfeklere karşı hiç şansımız olmadığını biliyorduk. "Arabaya geçin." diye konuştu en sonunda ikinci adam. Hiçbirimiz kımıldamayınca "Hemen!" diye bağırdı.
Hepimiz arabaya ilerlerken dokuz kişi arabaya nasıl bineceğimizi düşünüyordum. Neyse ki düşüncelerimi bölen kulağımı yırtan bir fren sesiydi. Başka bir araba daha gelmişti. En azından yolculuk sıkıntılı geçmeyecekti.
Muhtemelen bizi öldürmek için görünüyorlardı. Eh, biz de kaşınmıştık yani.
...
bu evrende yok yok. Namık Kemal bile var fark ettiyseniz QPDJOWDWOXİSOOWOİD
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMONG THE ZOMBİES/TAEKOOK
FanficJungkook, barda ilk öpücüğünü verdiği adamla zombiler yüzünden kilitli kaldığı okulda karşılaşmayı beklemiyordu.