0.9

107 17 7
                                    

Ho-Sook'un aramızdan ayrılmasının üstünden yanlızca bir saat geçmişti. Beni de az kalsın yakalayacak olan aylaklardan Taehyung kurtarmıştı. Düştüğüm için ayağımı burkmuştum. Zar zor yürüyordum.

Yürümeye devam ediyorduk. Kimse konuşmuyordu. Herkes konuşmaya çekiniyormuş gibiydi.

Benim ise konuşacak halim yoktu çünkü bir saat boyunca sadece ağlamıştım. Ağlamaya da devam ediyordum. "Ağlama artık." Jimin'e cevap vermedim. O da ağlıyordu ama bana ağlamamamı söylüyordu.

Benim suçumdu. Son oyu vermeseydim Ho-Sook yaşayacaktı. Her şeyi ben belirlemiştim. "Çok yoruldum, artık dinlenelim." diye söylenen Soon-Bok sayesinde yorulduğumu fark ettim ama yakınmaya bile halim yoktu.

"İlerde yol ayırımı var, oraya kadar sabret." dedi Taehyung. "Niye ki?" diye sordu, Ji-Sung . "En azından hangi yoldan gideceğimize şimdiden karar verelim ve o yola göre hareket edelim." diye açıkladı Taehyung.

"Senin fikirlerinden bıktım." Konuşmaya Baek-Hyun da dahil oldu. "En son seni dinlediğimizde neler olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım." Baek-Hyun bozulmuştu.

"Sadece ben değildim." Evet, ben de vardım. Ve en büyük suçlu bendim. O sırada Taehyung, Baek-Hyun'a yaklaşıp kulağına bir şey fısıldadı. Taehyung geri çekilince Baek-Hyun'un yüzünü gördüm. Korkmuş gibiydi, gergindi. Kafasını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Bir daha da konuşmadı.

🤐

Sonunda yol ayırımına geldiğimizde bir tarafın ormanlık bir alan olduğunu gördük. Diğer taraf şehir merkezine gidiyordu. "Ormandan ilerlemeliyiz." dedi Ae-Cha. Ho-Sook'tan sonra ilk kez konuşuyordu.

"Nedenmiş o?" diye sordu Soon-Bok. "Şehir merkezinde daha çok aylak olur çünkü." diye yanıtladı. Ortak bir karara varınca -ki bu ortak karara da hiçbir katkım yoktu- ormanlık alandan gittik.

Çok karanlıktı. Önümü bile göremiyordum. "Çok karanlık." dedi Jimin. "Elini ver." dedi Yoongi. Jimin'in heyecandan kalp krizi geçirdiğine emindim.

Zaten ayağımı burktuğumdan dolayı zar zor yürüyordum. Buna karanlık da eklenince en geride kalmıştım. O anda bir el belimi sardı. "Senin suçun değildi." Kim olduğunu anladıktan sonra derin bir nefes verdim.

"Son oy olmasaydı-"

"Son oyla alakalı bir şey değildi. Bunu seni avutmak için söylemiyorum. Sadece gerçek bu. Ve kendini suçlayarak hiçbir yere varamazsın." Aklıma gelen şeyle duraksadım. Belki de sormamalıydım ama merak duygum ağır bastı.

"Yolda, Baek-Hyun'un kulağına ne söyledin." Konuşurken aynı zamanda beni belimdeki eliyle yönlendiriyordu. "Bilmek istemezsin." Omuz silktim. "İstiyorum."

"Ho-Sook'u Baek-Hyun öldürdü." Donakaldım. Tam anlamıyla donakaldım. Yürümeyi bırakıp Taehyung'un ciddiyetini ölçtüm. Gayet ciddi gibiydi.

"A-ama nasıl? Onu-"

"Biz kaçarken en arkada ikisi vardı. Baek-Hyun da yakalanacağından korkup Ho-Sook'a çelme taktı. Ho-Sook düşmeseydi kurtulabilirdi."

"Kulağına bunu mu söyledin?" Onayladı. "Jungkook, yürümeye devam etmeliyiz." Hâlâ yerimde durduğumu fark edince yürümeye devam ettim. Belimi bırakmamıştı.

"Peki, bana neden sinirlisin?" Cevap gelmedi. "Sana diyorum." Yine cevap gelmedi. Vazgeçip önüme döndüm. Cevap vermemesi sinir bozucuydu.

AMONG THE ZOMBİES/TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin