Sabah sabah kafama yediğim terlikle uyanmıştım. "Ne yapıyorsun ya?!" Hoseok beni hiç umursamadan omuz silkti. "Uyanman için ne gerekiyorsa onu yapıyorum. Camış gibi yatmışsın, sabahtan beri bağırıyorum duymuyorsun." Kaşlarımı çatarak ona baktım ve ayağa kalkıp aynanın önüne geldim.
Alnım morarmıştı. Gördüğüm bu manzara karşısında avazım çıktığı kadar bağırdım. "Alnım morarmış, senin yüzünden. Ben nasıl okula gideceğim böyle? Palyaçoya benziyorum. Hyung!" Hoseok ise beni asla umursamadan omuz silkip "Birkaç saate geçer." demekle yetindi.
Oflaya puflaya aynanın karşısından kalkıp tuvalete ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra oradan da çıktım. En son şey olarak üstüme okul formamı geçirip okula gitmek için evden çıktım.
✨
Her zamanki gibi okula geç kalmıştım. Alışıldık bir durumdu benim için. Sınıfın kapısını tıklatıp 'Gel' komutunu bekledim. Beklediğim komut gelince yavaşça ve çekinerek sınıfın kapısını açtım. "Geç kaldığım için özür dilerim." Sınıftaki öğretmen ise beni hiç umursamadan sınıfa döndü ve alay edercesine konuştu. "Bu yüzden fazla içmemelisiniz. Yoksa bu arkadaşa benzersiniz." Sınıftan gülme sesleri yükselirken gözlerimi devirmemek için zor durdum. Jimin ise gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.
"Otur." Öğretmenin demesiyle birlikte hemen oturdum. "Mala benzemişsin. Ayrıca kafandaki morarıklık ne lan?"
"Hoseok kafama terlik attı." Jimin bir anda kahkaha atmaya başlayınca avcumu onun ağzına bastırdım. "Hoca bize bakıyor." diye fısıldadım. O ise daha çok gülmeye başladı. "Ama çok komik." Avcumu ağzına bastırdığımdan dolayı ne dediği pek anlaşılmıyordu. "Siz ikiniz, dışarı!"
Evet, dersten atılmıştık. İkimiz de ayağa kalkıp sınıfın kapısına ilerlerken Jimin hâlâ gülüyordu. Sonunda sınıftan çıktığımızda ensesine bir tane patlattım. O daha çok gülmeye başladı. En sonunda pes edip susmasını beklemeye başladım. Tahminimce on beş dakika olmuştu ve Jimin yeni yeni susuyordu. Bir anda aklına çok önemli bir şey gelmiş gibi hızlıca bana döndü.
"Sınıfa yeni gelen çocuğu gördün mü?"
"Hayır. Şimdi bırak yeni geleni falan, ben sana önemli bir şey anlatacağım."
"Anlat, ne bok yediysen artık." Ne zaman önemli bir şey anlatacağımı söylesem bir işler karıştırdığımı anlıyordu. "Dün barda eski liseden Thomas'ı gördüm. Beni diğerlerinin yanına götürdü, onlar da oyun oynuyordu. Oyunda birileri sana görev veriyordu, yapmazsan cezası vardı." Kaşlarını çatıp sordu.
"Nasıl bir ceza bu?"
"Herkesin önünde soyunmak zorundasın, sadece iç çamaşırınla kalabilirsin." Jimin kulaklarını kapatıp bağıra bağıra şarkı söylemeye başladı. "Senin barda soyunma hikayenin devamını dinlemek istemiyorum. La la la." O susmayınca mecburen ensesine yine geçirdim. Sonunda sustu.
"Soyunmadım gerizekalı. Ceza olarak gösterdikleri çocuğu öpmem gerekiyordu. Öptüm ben de." Jimin, gözlerini fal taşı gibi açmış, bana bakıyordu.
"First Kiss?" diye sordu dehşete düşmüş şekilde. Ben de başımı aşağı yukarı sallayarak onayladım. "Gerizekalı! Bir daha asla görmeyeceğin kişiye mi verdin ilk öpücüğünü?!" Biraz fazla sinirlenmişti. Oturduğumuz yerde biraz geriye kayıp yine onayladım. Tabii bu olacakları engellemedi ve Jimin üstüme atladı. Ben bile onun kadar umursamamıştım bu olayı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMONG THE ZOMBİES/TAEKOOK
Fiksi PenggemarJungkook, barda ilk öpücüğünü verdiği adamla zombiler yüzünden kilitli kaldığı okulda karşılaşmayı beklemiyordu.