İnsan, şeytanın ta kendisiydi.
Çoğu zaman her insanın içinde bir yerde merhamet olduğuna inanırdım. Artık inanmıyordum. Yoktu çünkü. Ne merhamet vardı ne de iyilik. Ve zaten bunlar yoksa insan bir hiçti.
Hızlı adımlarla odadan çıkıp yemek salonuna ilerledim. Midemdeki her şeyi kusmuştum ama hâlâ midem bulanıyordu. "Sonunda gelebildin." dedi Blaro sinirle. Gözüm çocuklara kayınca hâlâ yemek yiyen Hye'yi gördüm.
Yutkunarak kafamı tekrar Blaro'ya çevirdim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Tek bildiğim bir şeyler yapmam gerektiğiydi. "Merak ettim de bu kura ne için?" diye sordum. "Önce keseleri çekin. Sonra öğreneceksiniz zaten."
İçimizden birisini onlara yem edemezdim. "Yamyam olmak nasıl bir his?" diye sorduğumda Blaro afalladı. "Ne?" Yutkunarak konuştum. "Diyorum ki, kendi türünden birini yemek nasıl bir his? Ya da yiyeceğin kişiyi kurayla çekmek? En basitinden hiçbir suçu olmayan insanlara insan eti yedirmek nasıl bir his?" diye sordum Hye'ye bakarak.
Hye neler olduğunu anlayınca gözleri irice açıldı. Delirmiş gibi kafasını iki yana sallayıp bütün midesini kusmaya başladı. Hem ağlıyor, hem de kusuyordu. Soon-Bok çığlık atmaya başlamıştı.
"Bana insan eti mi yedirdin aşağılık her-" cümlesini tamamlayamadan kusmaya başlamıştı. Baek-Hyun ise parmağını boğazına götürüp kendini bilerek kusturmuştu. Bu görüntü kötüydü ama girilmez yazan odadakinin yanında bu bir hiçti.
Taehyung bana bakıyordu. Korktuğumu hissetmişti. Ji-Sung ve Ae-Cha şoka girmişlerdi. Jimin ise kulaklarını kapatmıştı. Korkunca öyle yapardı. "Evet, zeki çocukmuşsun. Şimdi otur şuraya yoksa içinizden birisi değil," dedikten sonra adamlarına işaret vermesiyle adamlar anında silahlarına davrandı. "hepiniz akşam yemeğimiz olursunuz."
Taehyung'un karşısına oturduğumda korkuyla ona bakıyordum. Gelecek planlarım arasında bir grup yamyamın akşam yemeği olmak yoktu. Taehyung masanın altından elimi tutup sıktı. "Sakin ol."
Blaro elindeki torbayı ilk bana uzattığında almadım. Fakat arkasındaki adam yanıma gelip silahı şakağıma dayadığında tercih hakkım yoktu. İçinden bir keseyi aldığımda sıra diğerlerine geldi. Soon-Bok ve Hye hâlâ ağlıyorlardı.
Kura bittiğinde bütün adamlar başımda dikildi. Ben onlara bakıyordum. Onlar bana bakıyordu. Bir süre sonra adam sinirle soludu. "Aç şu keseyi!" dedi sinirle. "Olmaz." dediğimde kaşlarını çattı.
"Neden?"
"Benim etim tuzlu." dediğimde adam elindeki silahı şakağıma daha da bastırdı. "İyi be!" diye bağırıp korkuyla kesenin ağzını açtım. İçinden çıkan büyük zarın üstünde yeşil bir tik işareti vardı.
Adamlar beni geçtiğinde kurtulduğumu anladım. Sırada Jimin vardı. Kendimden çok onun için korkuyordum. Kalbim durmuş gibiydi. Korkuyla Jimin'e bakarken gözlerini gözlerime çevirdi. Bir süre öylece birbirimize baktık.
Daha sonra Jimin daha fazla beklemeden elindeki keseyi açtı. Yeşil tik vardı! Heyecandan oturup ağlayabilirdim. Sıra da Yoongi vardı.
Hiç bekletmeden keseyi açtı. Yeşil tik çıkmıştı.
Daha sonra adamlar Ae-Cha'nın yanına ilerlediler. "Neden?!" diye bağırdı Ae-Cha göz yaşları içinde. "Neden bu kadar kötüsünüz?!" diye bağırdığında şakağına silahı dayamışlardı. Ağlamaya devam ederken keseyi açtı. Yeşil tik çıkmıştı.
Sıra Soon-Bok'a gelince "Hepsini alın beni bırakın! Lütfen! Gerçekten sizinle kalırım, her dediğinizi yaparım! Her şeyi!" Yalnızca bağırıyordu.
Blaro alayla gülüp adamına işaret verdi. Adam Soon-Bok'un boynuna bıçağı dayayınca Soon-Bok sustu. Korkuyla keseyi açtığında içinde yeşil tik vardı.
Ji-Sung da korkuyla keseyi açmıştı. Yeşil tik vardı. Kalbim duracaktı. Ne olursa olsun birinin daha aramızdan ayrılmasını istemiyordum. Sıra Taehyung'a gelince "Size yemek getirsek, bizi bırakır mısınız?" diye sordum bir umutla. "Sizin getireceğiniz yemekler yetişkin bir insanın yanında hiçbir sey." dedi Blaro alayla.
Kendisinden iğrenmiyor muydu? "Biz yetişkin değiliz ki." Soon-Bok'un kurduğu cümleyle adam güldü. "Fazla zekisin sen." Biraz daha gülüp sustu. "Aç artık sen de şu keseyi." Taehyung keseyi açana kadar kalbim çıkacak gibiydi. Ta ki yeşil tiki görene kadar. Derin bir nefes aldım.
Sıra Hye'deydi. Korkuyla nefesimi tuttum. "S-siz bana i-insan eti mi y-ye-dirdiniz." diye sordu ağlayarak. Kimseden cevap gelmeyince keseyi açtı yavaşça. Zaman daha mı yavaş akıyordu.
Keseden çıkan işaretle durdum. Durdum ve durdum. Ne yapabilirdim ki başka. Kırmızı çarpı işareti çıkmıştı. Bir sonraki öğünleri Hye'ydi.
Baek-Hyun'un açmasına gerek kalmamıştı. "B-ben olmaz! Bana zarar veremezsiniz! Bizde yemek var! Hepsini size veririm. Başkasını seçin. Yeniden yapalım kurayı."
Bir anda iki adam Hye'yi kolundan tutup kaldırınca Hye bağırmaya başladı. Ae-Cha, ben ve Soon-Bok ağlıyorduk. "Hayır, götürmeyin." diye bağırdı Ae-Cha. "Bırakın onu." diyemeden bıçak boğazındaydı.
Ayağa kalkıp Hye'nin yanına gitmeye çalıştım. Önümü kesen iki adam buna engel oldu. "Yapmayın!" diye bağırdım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. "Siz bile bu kadar kötü olamazsınız." dedim kafamı Blaro'ya çevirerek "Olamazsınız değil mi?" dedim bir umutla.
Umut kalmamıştı.
"Kötülük mü? Normal hayatımda babam ve annemi öldürmüşken bile kendimi kötü olarak tanımlamadım. Hakketmişlerdi." Ruh hastası, manyağın tekiydi.
Elimde olsa üstüne kezzap dökerdim.
Bizi bu sefer odaya giren onlarca adam yerimizden kaldırıp ilk başta koydukları boş odaya koydu. Saatlerce orada kaldık. Kimse konuşmuyordu. Çünkü konuşacak bir şey kalmamıştı.
Ağlamam biraz dinmişken kapı açıldı. İçeri giren iri yarı kel adam elinde tuttuğu şeyi önünüze fırlatıp "Görmek istersiniz diye düşündük." dedikten sonra kapıyı çarpıp odadan çıktı. Yeniden bağıra bağıra ağlamaya başladım.
Hye'nin kopmuş koluna bakarken tek düşündüğüm bu insanların şeytanın ta kendisi olduğuydu.
...
selamlar!
bazen ilham gelmiyor ve ben sizin sıkıcı bir bölüm okumanızı istemiyorum. anlayışla karşılayacağınıza inanıyorum.
ve bu bölümü yemek yerken yazdım AJDOWJDOWDKWOKD midemin bu kadar dayanıklı olmasını ben de beklemiyordum🤨 tesekkürler midem ve sevgili okurlarrr💘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMONG THE ZOMBİES/TAEKOOK
Fiksi PenggemarJungkook, barda ilk öpücüğünü verdiği adamla zombiler yüzünden kilitli kaldığı okulda karşılaşmayı beklemiyordu.