O günden sonra bu yeni Jennie'yi görmek için her gün hastaneye gitmek için bir bahane bulmam işten değildi tabii. O benim tanıdığım Jennie değildi evet, ama madem buradan çıkmanın bir yolunu henüz bulamamıştım bu Jennie'yi tanımaya çalışabilirdim. Kabul etmeliyim ki bunun oldukça heyecanlı bir yanı da vardı.
İlk defa bu gerçeklikte benden kaçmıyor veya başkasıyla evlenmiyordu. Tadını çıkarmamda bir sakınca yoktu.
Yine nadiren soluk alabildiği saatlerden birinde hastanenin bahçesinde oturup sıcak bir şeyler içerken gözlerindeki ışıltıyı izliyordum.
''Beni her gün böyle şımartacak mısın?''
Gülümsedim.
''Sadece bir bardak kahve.''
''Bu yoğun tempoda benim için ölümsüzlük iksiri gibi oluyor.''
Elindeki karton bardağı havaya kaldırıp birincilik kupasını tutuyormuş gibi tuttu. Bu hali karşısında gülmeme engel olamadım.
''Peki ya sen? Bir yerde çalışıyor musun?''
Bilmiyorum desem ne kadar tuhaf olurdu?
''O-okuldayım...henüz yani.''
Gülümseyerek başını salladı. Bu küçük konuşmalar hoşuma gidiyor olsa da artık bana işe yarayacak bir bilgi gerekiyordu. Bir anda zamanda atlama yapmayacağını umarak riskli bir soru sordum.
''En sevdiğin şarkı ne Jennie.''
Bardağı yavaşça dudaklarından uzaklaştırırken gülümsemesi genişledi.
''Demek flört aşamasına geçtik ha?''
Söylediği karşısında ne kadar kızardığımı uzaktan göremesem de hissediyordum, bu çok saçmaydı çünkü karşımda bir zamanlar aynı yatağa sığıştığım insan vardı.
''Utanma Lisa... Ben de senden hoşlandım.''
Tebessüm ettim. Bu güzeldi ama amacım şu anda bu değildi.
''En sevdiğim şarkı...''
Gözlerini yukarı kaldırıp düşünmeye başladı, bir yandan da parmaklarıyla masada ritim tutuyordu.
''Aslında doğru düzgün müzik dinlemeye vaktim olmuyor, dinlediğimde de odaklanmak için klasik müzik dinlerim.''
Demek ki bu sorudan elim boş dönecektim.
Başımı salladım.
''Seninki ne?''
Bizim şarkımızı söyleyip söylememek karşısında o kadar kararsızdım ki bir anda bana dünyanın en uygunsuz sorusunu sormuş gibi baktım ona. Tam bir şeyler geveleyecekken kol saattinden gelen tiz sesle sol bileğini kavradı.
''Ah neredeyse geç kalacağım!''
Hemen üstünü düzeltip bankın üzerine bıraktığı katlanmış beyaz önlüğünü aldı ve aceleyle üzerine geçirdi.
Ayağa kalktığında yüzündeki telaş oldukça elle tutulur gözüküyordu, bu işi önemsiyordu.
''Kahve için teşekkür ederim Lisa!''
Daha sonra sanki onunla gerçekten yeni tanışmışız gibi heyecanlanmama neden olacak bir şey yaptı, yanağıma nazik bir öpücük kondurdu.
Az önce yüzüme nüfus eden kan tekrar yanaklarıma doldu. Şaşkın şekilde yüzüne bakıyordum, Tanrım onu çok özlemiştim.
Benden uzaklaşırken son kez sıcak bir gülümseme sundu ve binaya doğru aceleyle yürümeye başladı, ben de arkasından ayağa kalkıp onu izlemeye başladım. Belki burada kalmak o kadar da kötü olmazdı?
Hızlı adımları arasında muhtemelen çağrı cihazı çalmış olmalı ki bir anda elini cebine attı ve hızlı şekilde cihazın düğmesine bastı, fakat o kadar hızlı yürüyordu ki cihazı çıkarırken cebinden düşürdüğü parlak şeyi fark etmemişti.
Adımlarımı hızlandırıp yere düşürdüğü şeyi ona vermeye karar verdim. Hızla onun yürüdüğü yöne doğru koşar adım ilerleyerek gözlerimle yere düşmüş parlak bir şey aradım, işte oradaydı.
Tam arkasından seslenecekken elimde tuttuğum şeye bakmam beni susturdu, hatta susturmaktan öte neredeyse dilimi yutmama sebep oldu. Bu bir kolyeydi. Ama gördüğüm kolyelerden daha farklıydı. Parlak bir zinciri vardı ve...
Parlak bir zinciri vardı ve...kolye ucu olarak da müzik kutusundaki balerin elimde duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stuck In Time | jenlisa
FanfictionLisa, neredeyse kimsenin onu tanımadığı bir sabaha uyanır.