BÖLÜM 32 ( word'deki bölüm sayısı)
(Korkular)
"Ben en çok korkularımdan korktuğum da kaybettim umutlarımı"
Bana bir yıl gibi gelen uzun gecenin ardından sabahladığım koltuktan kalkıp uzun koridoru geçerek baş komiserimin yatak odasının aralığından baktım. Yatağa nasıl girdiyse öyle, ölü gibi yatıyordu. Ne kadar çok yorgun ve perişan olduğunu düşünerek sıkıntılı bir nefes verdim. İçimde büyüyüp duran endişeler basiretimi adeta bağlamışken, çaresizce kendi içimde çırpınıp duruyordum. Çalan kapıyla irkilip kapı aralığından tekrar baktım lâkin baş komiser uyumaya devam ediyordu. Kapı bir kere daha çalmadan hızla yürüyüp açtığımda Ümit'i çökmüş omuzlarıyla kapının kenarına yaslanmış şekilde buldum. Sanırım onu da uyku tutmamış soluğu burada almıştı. Kapı aralığından çekilip salona yürürken arkamdan içeriye girerek kapıyı örttü. Kendimi koltuğa attığımda o da yanıma kuruldu.
"Hiç uyanmadı mı?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda sallayarak dirseklerimi dizlerime koyup yüzümü ellerimle örttüm. "Sanırım baş komiserim ikimizin uykusunu da kendine tahsil etmiş" diyerek kıkırdadı. Yüzümü sıkıntıyla ovuşturup doğruldum. "Hâlâ kendini mi suçluyorsun?" diye sorduğunda cevap vermedim, veremedim. "Seninle bir ilgisi yok, baş komiserimin beni endişelendirdiği ilk olay değil bu. Başını belaya soktuğu böyle olayları çok yaşadık" dese de içim rahatlamaktan çok uzaktı. "Bulacağız bu şerefsizi!" dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım. "Duralım" dediğimde kaşlarını çatarak yüzüme baktı. "Sen ne dediğinin farkında mısın abi?" diye tısladığında başımı olumlu anlamda sallayıp ayaklandığım lâkin o da ayaklandı. "Korkak gibi pes mi edeceğiz?" dediğinde öfkeli bakışlarımı ona çevirdim. "Kim pes ediyor?" baş komiserin duyulan gür sesiyle bakışlarımızı salon kapısının ağzında duran adama çevirdik. "Baş komiserim bence burada duralım" dediğimde öfkeli adımlarla yanıma geldi. "Ben boşuna bu mesleği seçmedim. Bu yaşıma kadar atlamadığım tehlike kalmadı. Her korktuğumda pes etseydim bu mesleği çoktan bırakmıştım." Diyerek öfkeyle bağırdı. "Baş komiserim ölebilirdiniz! bugün odanızın değil, morgun önünde bekliyor olabilirdim." Diye bağırarak aynı öfkeli tonda cevap verdim. "Kendine gel Oğuz sen polissin! Bu tür korkulara yenilmemelisin. Şimdiye kadar nasıl korkularının üzerine gittiysen bugünden sonra da öyle yapmalısın." Diye yüzüme bağırdığında dolu gözlerimle konuştum. "Korkularımla nasıl yüzleşeceğimi bilmiyorum ki, daha önce hiç kaybetmekten korktuğum birileri olmadı." Çaresizce haykırdığımda öfkeli yüzü solmuş hüzünle kasılmıştı. Ne diyeceğini bilemeyen, bütün sözcükleri tüketmiş bir adam gibi bakıyordu yüzüme. Ölüm sessizliğinin dolduğu salonda onun ellerinin sıcaklığını omzumda hissedince başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Ama artık yalnız da değilsin, kimseye bir şey olmayacak sana söz veriyorum" diyerek omzumu sıkınca başımı olumlu anlamda sallayarak omzuna koydum. Ümit'in otomatik olan muslukları benim ile yine açılmış onun dokunuşunu da sırtımda hissetmiştim. Yine birbirimize sığınmış korkularımızı rafa kaldırmıştık. Birlikte..
§
"Oğuz'un notları arasında şüpheli bir adres bulmuştum. Vakit kaybetmeden oraya gittim lâkin evsiz bir adamdan başka kimse yoktu. Biraz sohbet ettikten sonra çıkışa giderken ensemde bir ağrı hissettim. Sonrasında kendimi bağlı bir şekilde buldum. Sanırım bana damardan ilaç veriyordu, zaten doktor raporum da doğruluyor. Bu sebeple hiç kendime gelemedim." Diyerek duraksadı. Kafasında muhtemelen o anları yaşamaya devam ediyordu. Bakışları endişeli yüz ifademi bulunca dudaklarını birbirine bastırdı. "Peki, baş komiserim hiçbir ses ya da hatırladığınız bir koku yok mu?" diyen Ümit'e döndü. "Olsa bile kafam o kadar karışıktı ki, rüya mı yoksa gerçek mi ayırt etmem imkânsız" dediğinde hepimizde aynı yüz ifadesi vardı. "Dünden beri Suna da arıyor, kurtulamadım şu kızdan" diyerek gülümseyen adam kasvetli ortamı dağıtırken biz de gülümsedik. "O da çok endişelendi abi" dedi Ümit. "biliyorum" diyerek derin bir nefes alan baş komiser ayaklandı. "Oturmanın faydası yok, en azından ailenin katliamından sorumlu katili bulalım" dediğinde ayaklandık. Şubeye geldiğimizde herkesin yüzünde bir rahatlama vardı. Baş komiseri sağ salim karşılarında görmek onları rahatlatmıştı. Özellikle Suna baş komiseri girişte gördüğünde ağlayarak kollarına atlamış zor ayırmıştık. Baş komiserim Suna'nın gözyaşlarını silerken şahit olduğum şefkatine dolu gözlerim ile baktım. Hiç kimseden esirgemediği bir şefkat ve güvenle sarıyordu insanları, bu da onların kaybetme korkusunu daha da fazla körüklüyordu. En azından benim için öyleydi. Ara sıra tebessümlü bakışlarıyla beni rahatlatmaya çalışıyor, bizim onun için yapmamız gerekeni o bizim için yapıyordu. Yani, kendinden önce bizim yaralarımızı sarıyordu. Masama oturup kendimi işime vermeye karar verdim, aksi takdirde nefes alamıyordum. Düşüncelerim arasında sıkışıp kalmıştım. Bir yanım o pisliği yakalayıp bedelini ödetmek isterken diğer yanım aynı korkuları tekrar yaşamaktan deli gibi korkuyordu. Birkaç saat boyunca dava dosyasını tekrar incelememe rağmen bir şey bulamamıştım. Tutulan belimi esnetip bakışlarımı tıpkı benim gibi bilgisayara gömülmüş adama çevirdim.
"Bir şey bulabildin mi?" diye sorduğumda kızarmış gözlerini bana çevirdi. Sanırım aynı surat bende de vardı, zira uykusuz ve yorgunduk. "Adam mesaiye bile kalmamış, bir saat erken izin alıp çıkmış. Sonrada onu bir daha gören olmamış. İş arkadaşları da doğruluyor." Dediğinde masamdan kalkıp yanına geldim. "Peki, nereye gitmiş?" diye sordum merakla önündeki dosyaya bakarak. Sıkıntılı bir nefes verip ayaklanarak arkasındaki beyaz tahtaya baktı. Üzerinde olay yeri ve kurbanların resimlerinin olduğu bir şema vardı. Elimizde hiçbir şüpheli olmadığı için de o kısım tamamen boştu. "Babadan başka şüphelimiz bile yok." Dedim masaya yaslanıp kollarımı göğsümde bağlayarak. "Daha önce hiç bu kadar tıkandığımızı hatırlamıyorum, en azından birkaç şüphelimiz mutlaka olurdu" dedi. "Belki de bakış açımızı değiştirmeliyiz." Diyen baş komiserime döndük. Meraklı bakışlarımıza karşılık o tahtaya bakıyordu. "Aklınızdan ne geçiyor baş komiserim?" diye sordum. "Şimdiye kadar hep duvardaki imzası yüzünden katili uzaklarda aradık. Eski bir katilin yeniden cinayet işleyebileceğini düşündük. Ama ya sadece basit bir taklitçiyse, belki de onu aramak yerine seri bir katilin peşine düşmemiz için eski davaları araştırarak onu taklit edecek kadar zekidir." Dediğinde alaylı bir bakış attım. "Bu mümkün değil, çünkü ben gayet iyi hatırlıyorum..." konuşmaya devam ederken baş komiser sözümü kesti. "İşte bu! Hangi cinayete bakacağını biliyordu, zira bu davada bizi sadece senin travman yanıltabilirdi." Dediğinde Ümit ve ben anlamayan bakışlarımızı birbirimize çevirdik. "Oğuz'u ve ailesinin nasıl öldürüldüğünü bu kadar detaylı biliyorsa.." Ümit'in cümlesinin devamını getiren baş komisere şaşkınca döndük. "Evet, bir polis olmalı ya da dosyalara rahatça ulaşabilen bir savcı" tüylerimiz diken diken olurken yumruklarımı sıktım. "Kendi hâlinde olan bir aileden ne istemiş olabilir ki? Ya çocuklar!" dedim sinirle. "Bunu da katili yakalayınca öğreneceğiz." Dediğinde kabul! bir an baş komiserin delirdiğini ya da saçmaladığını düşünmüştüm ama düşündükçe o kadar mantıklı geldi ki dehşetle birbirimize bakıp nedenini sorguladık. Koca bir gün ve geceyi daha uykusuz geçireceğimiz böylelikle kesinleşmişti.
Yorumlar ve beğeniler gelirse bir sürpriz bölüm daha atabilirim. Belki şu gizemli kız ile ilgili bölümleri de atarım ☺️😉
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kâbus 🔍 (KİTAP OLUYOR) 📢📢
Bí ẩn / Giật gânCinayet büro amirliğinde komiser olan Oğuz, çok küçük bir çocukken ailesi bilinmeyen biri ya da birileri tarafından katledilmiştir. Bu travmayı yıllarca atlatamayan Oğuz 'u kâbusları da rahat bırakmaz. Ta ki ; kâbuslarından biri gerçek olana kadar..