Bölüm 5 Üç Mermi Dört Adım

82 7 47
                                    

Amaç.

Bir amacım vardı, uğruna kendimi bile feda ettiğim amacım. O kadar zordu ki bu vicdan azabıyla yaşamak, nasıl yaşarım? Onlar bir bir ölürken, çığlıklar eşliğinde can vermek için ağlarken, haykırırken ben nasıl rahat nefes alabilirim?

Yattığım yatak rahatsız ediyordu onlar soğuk mermer zeminde yatıyor diye.

Yediğim bir lokma ekmek rahatsız ediyordu onlar kuru ekmek yedi kan içti diye.

Utanıyordum konuşurken onlar ağızlarını kan kusmak için kullanırken.

Gözlerimi tavana dikerken aklımdaki tek düşünceler buydu. Ve yine utanıyordum ben kara kara kara düşünürken onlar canını düşündüğü için. Yemekten geleli yaklaşık iki saat olmuştu, saat gece yarısını geçiyordu. İstediğim gibi onları İrtihal'le güvenlik anlaşması yapmak için ikna etmiştim, Başkan kararlıydı, tahttaki yerinin tehlikeye gireceğini düşündüğü için anlaşma konusunda kararlıydı.

Yani İrtihal'in gözünden düşmekte kararlıydı, İrtihal elbette anlaşmayı bu kadar kolay kenara atmayacaktı lakin ne zaman gerçekleşeceğini bilmediğim patlama sonrası karşı tarafında güveni sarsılacaktı. Ülkenin içinde Umbra'nın adamları vardı ve düzenek hazırlayıp etrafı patlatabilecek kadar yakın düşüncesi onları kendilerini sorgulatmaya yetecekti.

İçeriden gelen bebek ağlama sesiyle doğruldum, üzerimdekilerden hala kurtulamamıştım. Yavaş adımlarla salona girdiğimde Ayperi bebeğini sallamakla meşguldü, gözleri anında bana çevrilirken yerinde sıçramıştı, bebek durmaksızın ağlarken sorgular bir şekilde ona bakıyordum. "Neden ağlıyor?"

"Sizi rahatsız ettik, özür dilerim. Sanırım acıktı, bilmiyorum yani, altı temiz, ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum." Çaresizce bana bakarken kafama dank eden şeyle kendime küfür savurdum, bebekli anneyi eve alırken bu bebeğin bin tane ihtiyacı olacağını hiç düşünmedin mi Tilya?

"Ah! Benim hatam, ben hemen bir şeyler alıp geliyorum. Yani pek anlamam, muhtemelen bebek reyonunda gördüğüm her şeyi alacağım." Diye kendi kendime söylenirken çaresizlikten beni onaylamak zorunda kalmıştı. Çantamı alıp evin çıkışına ilerlerken gözlerimi gözlerine diktim, "Korkmazsın değil mi? Eve de sipariş edebilirim ama gecikir."

"Yok, korkmam." Dediğinde hafifçe tebessüm ederek kapıyı açıp evden çıktım, asansöre binerken sıfırıncı katı tuşlayıp aynadan kendime baktım, yüzümdeki kusursuz makyaj bütün yorgunluğumu gizliyordu, morarmış göz altlarım görünmüyordu veya kızarmış yanaklarım. Gözlerimin içi hariç yüzümde herhangi bir yorgunluk belirtisi yoktu. Ne güzel takmıştım maskemi her günkü gibi, ne kusursuzdum duygumu, yorgunluğumu gizlemekte.

Asansörden çıkıp binayı terk ettikten sonra açık market aramaya koyulmuştum. Yaklaşık beş dakikalık mesafe sonunda bir tane bulmuştum, içeri de bir kaç aile ve çalışan hariç kimse yoktu, bir sepet alıp bebek reyonuna sürükledim. Bebekle ilgili iki bilgim vardı; biri kız olduğu, diğeri ise iki yaşında olduğu. Bu bilgiler yeterdi bana.

Mamalar arasında yaşına en yakın yaş ortalamasındaki mamaları aldım, küçük cam kavanozlarda olan pürelerden de on beş tane attım sepete, bebek sütü, bebek ekmeği, bebek krakeri, başında bebek yazan her ürünü sepete atmakla meşguldüm. Küçük oyuncaklara denk geldiğimde gözlerim sarı tavşana çevrildi, burnu pembe olan tavşanın aynısından bende de vardı. Babam almıştı, en son odamda yatağın üzerinde duruyordu, elim tavşana giderken alıp onu da sepete attım.

O sırada telefonum çalmaya başlamıştı, arayan kişi görüntülü aradığı için kaşlarımı çattım, yabancı numaraydı. Cebimden aceleyle kulaklık çıkarıp taktım, aramayı cevapladığımda karşımda gördüğüm sima tanıdıktı. Alavgan'dı.

VisalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin