"İnsanı harekete geçiren en büyük his çaresizliktir sevgili kızım Marcel."
Genç leydi annesinin ona söylediği sözlerin haklılığını bu sefer en derinden hissetmişti. Annesi soğuk bir insandı ama kendi duygularını sakladığı kabuğun altından çocuklarına merhametini ve şefkatini olabildiğince göstermeye çalışıyordu. Belki de bu tek iyi yanıydı. Ancak soğukluğun arkasına saklanması için çok güçlü sebepleri de vardı.
Soylular için aşk ve evlilik stratejik hamlelerden öteye geçmiyordu. Kadın kalbinin derinliklerine gömdüğü aşkını da tehlikeye attığın farkındaydı. Özellikle kalbini adadığı adam bir çiftçinin kölesi olduğunda sosyetenin veya imparatorun buna izin vereceği yoktu. Hatta aşkını bir yerde kendisi bile bilmiyordu. Aklından çıkmayan bu adam, onun delirme sebebiydi. Kadın ilk başta bu kölenin gözlerine aşık olmuştu. Dikkatini çalan bu adamı yakınında tutmayı başardığında onu yeniden keşfetmeyi denedi. Adamın mavi gözleri kadına dinlediği efsaneleri hatırlatıyordu. Bazı soylu grupları onun ailesinde de olduğu gibi şaman inancını dini görüş olarak benimsemişti.
Kadın adamın yaralarını tedavi etti. Adam sahip olduğu tek şey olan sadakatini kadına verdi. Yine de kadının sevgisine karşılık adam sadece korktu.
İkisi birlikte kadının odasındaydılar. Adam bir kölenin davranması gerektiği gibi davranıyordu, sessiz ve başı önde. Kaliteli ahşaptan yapılma bir makyaj masasının önünde kestane rengi dalgalı saçlarını tarıyordu kadın. Üzerinde beyaz bir gecelik, omuzlarından ayak bileklerine doğru en güzel iltifatların onun önüne döküldüğü gibi dökülüyordu. Odanın içindeki sessizlik beraberinde bir matemi de getiriyordu. Sonra kadın söze başladı:
"Bugün bilge bir şaman bana bir efsane anlattı." Sesi en güzel melodilerden bile daha güzeldi. "Gökyüzünden çalınan mavi yıldızı. Tanrı Ülgen'in favori yıldızıymış. Öyle ki bereket ve iyiliğin tanrısı sırf o yıldız gittiği için binlerce yıl dünyaya öfkesini saçmış şimdi ise o öfkenin bir izi olarak dinmeyen yağmurun ormanı adında bir yer varmış. Efsaneye göre yağmur oraya sonsuza kadar durmadan yağıyormuş. Ben evimden dışarıya çok fazla çıkmadım. Peki sen, sen öyle bir yer gördün mü?"
Adam ihtiyatlı tavırlarına devam ediyordu. Ne başını kaldırıp kadına baktı, ne de herhangi bir mimik belirdi suratında. Kadın adamın cevabına odaklanmak üzere kafasını çevirdi. Pencereden içeriye giren batan güneşin ışıltısı adamın saçlarına sanki bir lütuf gibi inmişti. Kadın bu manzarayı görünce tekrar aşık oldu.
"Efendim, bir köle olmadan önce kardeşlerim ile birlikte çobanlık yapardık. Bahsettiğiniz orman gördüğüm yer ise eğer, haklısınız. Çünkü o ormanın etrafından ne zaman geçsek yağmurun yağdığını görürdük."
"Yaa, doğruymuş demek" sesinde doğduğundan beri hiç bozmadan sahip olduğu asalet vardı.
Neticede annesi zeki bir kadındı ve kızının kalbini de en iyi o bilirdi. Belki kızından çok. Münkünatı olmayan bu ilişkiyi ne destekliyor, ne de karşı çıkıyordu. Sonunda kızına izin vermeye karar verdi ve onu test etmeye karar verdi. Sadece kızının ve kendisinin olduğu bir çay partisi verdi. Menüde ise binbir çeşit tatlı vardı. Karşısında oturan kızını kendisine çok benzetiyordu. Türlü türlü zenginliklerin olduğu bu tabloya kızının çok güzel bir şekilde uyduğunu düşünüyordu. Bazen gözlerinin içindeki soğuk bakışın aslında asillikten değil de hüzünden dolayı olduğunu düşünüyordu. Zenginlik, yemek ve etraf güzeldi. Ancak kaldıkları devasa evin içerisinde bir hayat belirtisi dahi olmadığından hem kızına, hem de kendisine acıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Yıldız
Fantasy"Tanrım, lütfen ait olduğum bir yer olsun!" Bir anda kendini annesinin ona anlattığı efsanedeki Dokuz Dallı Ağacın önünde, tanrıya yalvarırken bulmuştu. İstismar edilen yaşamında artık ipleri eline almak ve özgür olmak için evden kaçtığı bu yolculuğ...