Çiçek Bahçesi Bugün Bulutlu

49 8 17
                                    

"Leydim, Kont sizi çağırıyor."

"Aciliyeti var mı? Önemli bir muhabbetin ortasındaydık."

Yaver bir şey demeden bana baktı. Gerçekten artık birileri Aiber ile konuşmalarımı bölmese kıyamet mi kopar!? Yine de gidecektim. Hafif sinirli bir ifade belirmişti suratımda. Sonra Aiber bileğimden tutup "Gitme Laphes," dedi. Gerçekten bir yavru köpeği andıran suratında aynı zamanda sert yüz hatlarından ötürü hoş bir ifade dolandı. Kafamı aşağı eğip gülümseyerek geriye doğru bir adım attım.

"Kusura bakma, önemli olabilir. Beni bekler misin?"

Aiber hayal kırıklığına uğramış bir suratla bakışlarını düşürdü ve odadaki yatağa gidip oturdu. "Peki, seni bekleyeceğim."

Onun suratında o kadar dürüst bir ifade vardı ki mest olmuştum. Bir insan değildi belki ama insanlardan daha dürüsttü. Gideceğimden memnun olmamıştı ancak sorun çıkarmak yerine anlayışla karşılayıp hoş gördü. Bu, benim gibi bir kaçağın hayatında az rastlayacağı cinsten bir dürüstlüktü.

Gıcırtılı zeminde dolaşmak insana bir hayli rahatsız edici bir his verir. Bastığım her adımda içimde katlanarak artan bir rahatsızlık duygusu geliyordu. Merdivenlerden inerek Kont'un karşısındaki sandalyeye oturdum. O esnada yaver ortada yoktu. Ciddi bir surata bürünerek "Konu ne?" Dedim. Kont'un karşısında sert bir izlenim bırakmak istiyordum. Ancak o ise arkasına yaslanıp "daha sabah bayılan birine göre iyi canlanmışsın." Diyerek alay ediyordu.

"Kendimi toparlamayı iyi bilirim. Lakin Kont uykusunu almış mıydı acaba?" 

"Bunu bilemem." Suratında bu ufak atışmadan zevk almış gibi bir ifade vardı. 

"Her neyse, sana sormak istediğim şeyler var. Eğer benim ile çalışacaksan seni bilmem gerek."

"Haklısınız. Ben bile olsam kendimi şüpheli bulurdum." Omuzlarını kaldırıp bu dediğime katıldığını söylercesine bir imada bulundu. 

"O halde, şu melek. Anlat." Arkasına yaslanıp ellerini göğsüne bağladı. Üzerinde göğsüne kadar  iliklenmiş beyaz bir gömlek ve kumaş siyah bir pantolon vardı. bakışları benden çok önemli bir şey bekliyormuş gibiydi ama gizlemeye de çalışıyordu. Ya da ben bakışlara çok anlam yüklüyordum. Bana Aiber'i soruyordu ama ben cevap vermekten çekiniyordum. Onunla ilk karşılaştığımda çok fazla yarası vardı ve birileri muhtemelen ona zarar vermeye çalışıyordu. Söyleyip söylememe konusunda endişeliydim ancak eğer ona zarar vermek isteseydi bunu daha önce yapması için eline tonlarca fırsat geçmişti bile. Bu küçük ihtimale güvenerek ona anlatmaya başladım. 

"Size anlatmayacağım sebeplerden ötürü evden kaçarken onu yolda yaralı bir halde buldum."

"Yoluna devam edebilirdin. Neden onu kurtarmak için durdun?"

"Tanrı aşkına, Hayatında kaç kez yaralı bir melek ile karşılaştınız da bunu rahatça söyleyebiliyorsunuz? Hem ölmek üzere gibi duruyordu. Ben ise o esnada risk alıp ona yardım ettim."

"Melek olduğunu söyledin. Buna nereden emin olabiliyorsun? Sana kendisi mi söyledi?"

"Aslında hayır. Bu tamamen benim tahminim. Ama Kont, hep sen mi soru soracaksın?" Kafamı yana yatırıp güldüm.

"Marc-" diyerek mırıldandı kont. Ancak o kadar kısık bir sesti ki ne dediğini tam anlayamamıştım. Şimdi ise çok kederli duruyordu.

"Efendim?" 

"Yok bir şey. Bana istediğini sorabilirsin."

"O halde Kont, Neden buradasınız?" Amacınız ne? Paralı asker loncası falan mı yönetiyorsunuz?"

Kayıp YıldızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin