Hatıralar Saklı Gözler İçinde

32 9 16
                                    

Geçmişten gelen ve içinde bir yerlerde yarım bırakılmış, kaybedilmiş bir his vardı Kont'un kıza karşı. Hayatı boyunca sadece iki kez konuşma fırsatı yakaladığı bu kızın onun içinde uyandırdığı garip bir hissiyat vardı. Şimdi bir handa yarı yorgun bir şekilde odadaki beyaz duvara yaslanmış ahşap tek kişilik bazanın içinde baygın bir şekilde yatan kızı izliyordu. Kont neden kızın başında beklediğini de bilmiyordu. Belki de en doğrusu içinde oluşan bu sempati duygusunu inkar etmekti. Yine de kendini onun için endişelenmekten alıkoymadı.

Adını zikretmeye, düşüncesini bile aklından geçirmeye korktuğu biri vardı. Hiç aşık olmamıştı. Hayatındaki tek kadın annesi ve oydu. Küçük kız kardeşi... Yaklaşık yirmi yıldır görmediği, düşünürken ya nefret edersem korkusuyla aklından bile geçirmeye kıyamadığı kardeşi. Ondan beş yaş büyüktü ancak o kız sanki hiç çocuk olmamış gibi tavırlara sahipti. Çocukluğundan kalma silik anıların zihnini doldurmasına ölüm gibi geçen yirmi yılın ardından izin vermişti. Gözleri Laphes'i seyre dursun; aklı kardeşini izlerken. Bir beşiğin içinde uyuyan bir bebekken onu görmeye ilk gidişini anımsadı. Henüz beş yaşında, boyu beşiğe yetişmediğinden parmak uçları üstünde duruyordu. Doğumdan yeni çıkan annesi yorgunluktan uyuduğu için sessizce hareket etmeliydi. Beşiğin hemen yanında, büyük ve usta zanaatkarlar tarafından tasarlanan huş ağacından yapılma bir yatağın üzerinde en derin uykusuna geçmişti annesi. Kardeşinin suratına baktı sonra, o zaman karar vermişti onu koruyup kollayacağına. Onun değerli abisi olacaktı. Sonra yatağa doğru tırmanıp fazla ses çıkarmamaya özen göstererek annesinin yanına uzandı ve kardeşinin hayalini kurmaya başladı.

Onunla pikniğe gittiğini hayal etmişti. Sevimli kardeşinin büyüyünce nasıl bir genç kıza dönüşeceğini düşünmüştü. Dünyanın en güzel kızı olacağına kesin bir şekilde inanmıştı bile. İlk adımlarını ona doğru atmıştı. Düştüğü zaman abisinin onu kaldırmasını istemişti hep. Onlar ayrı kalamazdı elbet. Çünkü böyleydiler, başka kimseyi de kabul etmemişlerdi bu güven çemberine. Şövalye eğitimi için evden ayrılıp imparatorluğun başkentine taşındığı zamanda bile sürekli olarak kardeşine mektuplar gönderir, kardeşinin mektuplarını da yüzüne yayılan büyük bir gülümsemeyle okurdu. Belki de sorun buradaydı, çünkü kardeşinin büyüyebileceğini asla kabul etmemişti. Bu inkar edişin onu derinden yaralayacağı da asla öngörülemez şeyler arasındaydı. Nitekim kardeşinin aşkını o bile susturamamıştı ve en sonunda kardeşi aşkını haykırmıştı.

Hiç ağlarken görmemişti onu. Annesi onu en güçlü rüzgarlara dayana bilecek bir çiçek gibi büyütmüştü. O bundan ibaretti asiller arasında. Nerede ne yapılması gerektiğini bilen ve hamlelerini ulu şamanların dansları gibi kusursuz bir biçimde yapan, asaletin ruhunu tamamladığı bir insandı. Gözlerinin önünde duruyordu ancak büyüdüğünü göremiyordu. Kardeşi çocukluğunu geride bırakmıştı, ancak o zihninin içinde büyümesine izin vermemişti. Eski çocuk haliyle ona doğru koşturduğunu hatırlıyordu sadece. Onun evlenme yaşına geldiği gibi evlenmesini istemiyordu çünkü henüz büyümediğine inanmıştı. Onun narin ve kırılgan bir cam olduğunu düşünmüştü ancak o ne kendi içini yansıtıyordu ne de kırılgan veya narindi. Her haliyle en iyisiydi abisinin gözünde. Peki kont gerçekten kardeşini seviyor muydu, yoksa kardeşinin çocukluğu muydu sevdiği? Neden izin vermemişti zihninin içindeki kardeşinin büyümesine? Kendisi de bilmiyordu. belki de mutluluk ve saflık gibi hisler kardeşinin çocukluğunda beden bulduğu şeylerdi. Sonra kardeşi hiç olmaması gereken birisine aşık olmuştu. Soylular onun kandırıldığını, bir hata yaptığını düşünüyordu. Ancak abisine göre bu bir başkaldırıydı. Sosyetenin kendi kendisine dayattığı ön yargılara ve insanların pragmatik bir biçimde kendi boyunlarına o zinciri bağlamasına karşı bir başkaldırı olduğunu düşünmüştü. Ve o adam...

Kayıp YıldızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin