Karanlık 5

22 1 2
                                    

"Seansımız bitti Derin Hanım. Artık gitmeliyim." Sinirden oturduğum yerden fırladım hemen.

"Anlaşmamız bitmedi, seansı uzatıyorum. Bana kendinden bahsedeceğini söylemiştin. Cevabını alıp arkanı dönüp gidemezsin."

"Cevabını vermeyeceğimi söylemedim sana. En kısa zamanda alacaksın cevabını." Hiçbir şey demeden kapıdan öylece çıkıp gitti. Geriye sadece hayal kırıklığından ibaret olan beni bırakıp, çekip gitti. 

                                                                              ***

Ofiste tek olduğum zamanları her zamankinden çok seviyordum. Tüm camları ardına kadar açıyordum ki kuş sesleri günümüzü daha çok şenlendirsin. 

Birkaç gün önce Deniz'in getirdiği kurabiyelerden almıştım ben de bu sabah. Birkaç gündür buralara uğramıyordu. Ona olan garip özlemimi onun aldığı kurabiyenin aynısını alarak geçiştirmeye çalışıyordum ben de. 

Aldığım haberlere göre Deniz artık eve daha sık gidiyordu. Ailesi birkaç gün önce teşekkürlerini sunan sevgi dolu bir mesaj iletmişti bana. Gerçekten henüz habersiz olmaları çektiğim o güç hisleri daha derinden hissetmeme neden oluyordu. 

Deniz'i hastaneye götürmeleri için ailesine haber verebilirdim. Çok da kolay olurdu her şey. Kendisine en ufak şekilde zarar verecek vakti bulamazdı. Hatalarımın içinde boğulurken yenisini ekliyordum her seferinde. Bal gibi bakan gözlerine, öpülesi dudaklarına ve en önemlisi allak bullak olmuş zihnine karşı kolumu dahi kıpırdatamıyordum. 

Ailesine böyle davranıyorsa iyileşme ihtimali de pek uzak değildi belki de. Kendimi rahatlatmak için en iyi ihtimalleri sonsuz döngüde sıralıyordum. 

Toparlanmalıydım. Son birkaç haftada tek sorunum Deniz olmuştu. Yapılacak diğer işlerime odaklanmalı ve biraz olsun Deniz'i zihnimin tozlu raflarına bırakmalıydım. 

                                                                 ***

Son birkaç saattir hastalarım için iyi gelecek dosyalar hazırlıyordum. Bana gelen değerlendirme testlerini dolduruyordum. 

Bilmem kaç saattir hareketsiz kalmaktan bedenim, tüm sinir uçlarıma acı veriyor, oturduğum yerden kalkmam için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. 

Bedenimle girdiğim savaşı pes edercesine kaybederek, belki bir şeyler içsem daha iyi olur diye oturduğum yerden yavaşça doğruldum. Kararmış havayı dahi fark etmemiştim. 

Sabah açtığım camlar öylece duruyor saçlarımı uçuşturuyorlardı. 

Artık camları kapatmanın vakti gelmişti, hassas bir bedenim vardı ve bu yoğun geçen zamanlarımda hasta olmak uğraşabileceğim en son şey bile değildi. Hasta olsam bakacak kimsemin olmayışı üşümemi daha da hızlandırmıştı. 

İnce beyaz kollarımın üzerine üşümemi bastırması için bir şeyler aldıktan sonra kahve yapabilecek olmama seviniyordum. Her ne kadar içtiğim şeyi sevmesem de acı kahve bedenimin uyanmasına yardım ediyordu.

Suyu bardağa doldurmaya çalışırken nerden geldiğini bilmediğim bir yerlerden sanki henüz anlam veremediğim sesler duyuyordum.

İnce hışırtılardan boğuk seslere kadar. Çok çalışmak iyi gelmiyor muydu diye sorguluyordum. Belki bu bahane edebileceğim bir şey değildi ama ses giderek yoğunlaşıyordu. 

                                                                      ***

Elimdeki fincanı eskisi kadar sakin olmayan şekilde masaya bıraktım. Tek olduğum zamanlarda çıkardığım sesler dışında en ufak bir ses duymak beni çok endişelendirirdi. 

Ses giderek bana yaklaşıyordu ve ben olduğum yerde donup kalmıştım. 

Artık sadece gerilim hissetmiyordum. Bedenimde dolaşan tek şey ıssız bir korkuydu. 

Arkamda bir şeyler hareket ediyordu ama ben bakmaya cesaret edemiyordum. 

Derin nefesler alarak arkamı dönmeye çalıştığımda hissettiğim tek şey karanlıktı. Artık dönebileceğim tek bir yer kalmamıştı, kulaklarım çınlıyor nefesim kesiliyordu.

Bağıramıyordum, olduğum yere çökmüş halde ağlıyordum sadece, ne oradan çıkabilecek gücüm vardı ne de ışığa ulaşmak için cesaretim. Hep böyleydi işte, psikolog olmama yetecek bir korku beni yıllar önceki o acınası kıza geri döndürüyordu. 

Tüm bedenim titriyor, donuyor ve nefesim kesiliyordu. Algılayamadığım bir karanlık beni içine çekmeye başlamıştı. 

Birkaç dakika bana bir ömür gibi geliyor ve yavaşça kendimden geçiyordum.

Artık dayanacak en ufak bir gücüm kalmamıştı. Gözlerim kendiliğinden kapanıyor, bedenim beni taşıyamayacağı için yana doğru kıvrılıyordu. 

Yalnız değildim. Yana savrulurken beni kavrayan biri vardı. Kendi soğukluğum dışında hissettiğim soğuk eller yere düşmemi engelliyordu.

"Artık burada güvendesin."

Gözlerim kendini minik bir sonsuzluğa bırakmadan önce  duyduğum son şeyler bunlardı.

Artık burada güvende miydim sahiden?

Sorumun ilk cevabını alıyordum. 

Boğulacaktım, hem de en derin sularda...



SanrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin