Karanlık 3

30 3 0
                                    


Deniz benimle konuşmuyordu, daha fazlasını istiyordum ama hareketleri fazlasıyla yavaşlamıştı.

"Şimdi değil Derin, şimdi değil. Hiç hazır olmadığın bir an hissedeceksin ne derin, ne tehlikeli suların içinde boğulacağını..."

                                                                                 ***

Nefes nefese sıçradığımda saat daha sabahın ilk saatleriydi. Uzun bir süredir sıcak yatağımda, hastamı rüyamda görmenin ne denli sağlıklı olduğunu sorguluyordum. Belki bu sıralar işlerle uğraşmak beni çok yormuştur diye düşündüm. Duş alırsam kendime gelebilirdim. 

Sıcak yatağımdan neredeyse sürünür adımlarla kendimi duşun sıcak kollarına attım. Sıcak su bedenime işledikçe kafamdaki karışıklığa iyi geliyor, beni sakinleştiriyordu. 

Bugün önemli bir işimin olmayışı beni huzurlu hissettiriyor, yeni filmler izleyebileceğim, bahçeyle ilgilenebileceğim için heyecanlanıyordum. 

                                                                           ***

Şakayıkları hep çok sevmişimdir. En çok da beyaz olanları, belki de onları bu kadar sevmemin nedeni yıllar önce okuduğum bir bilgidir dedim içimden. Bir rivayete göre, Yeraltı Tanrısı ve Savaş Tanrısının yaralarını Paeon iyileştirmiş, ölümünden sonra da tanrılar tarafından ödül olarak şakayık çiçeğine dönüştürülmüş. 

Kendi hayatımda ben de bir şakayıktım belki. Herkesin yaralarını sarıyor ama kendime gelince kırılgan bir çiçek oluveriyordum. Küçük otları elimde tutuşturmuş şekilde bahçede gezinirken içerden gelen sesle irkildim. 

Genelde boş günlerimde telefonlarımın çalmasını sevmezdim. Birkaç günüm vardı, onları da kendimle vakit geçirerek harcamak benim hakkımdı. 

                                                                                ***

"Selam İpek, eğer işle ilgili aradıysan boş günlerimde iş konuşmayı sevmi..."

"Deniz Bey kriz geçirmiş, sakinleştirmeyi başarmışlar, odasında birkaç gün gözetim altında tutulmasını istemişler ama Deniz Bey inatla bizim kliniğe gelmek için tutturmuş. Tutamamışlar. Deniz Bey burda, sizi bekliyor."

Derin bir nefes aldıktan sonra sakince kenara bıraktım telefonu. Hayatım tümüyle değişecek gibi hissediyordum ama yaşamadan hiçbir şeyi bilemeyecektim. Olabildiğince hızlı bir şekilde ulaşmaya çalışmıştım. İçeri girdiğimde Deniz öylece oturuyordu. Sanki diğer sıradan günlerden biriydi de beni bekliyordu. 

Geldiğimi fark ettiğinde yüzüme dahi bakmamıştı. Elleri kan içinde, üstü yırtılmış, o erkeksi yüzü kanla boyanmıştı. Dokunmayı, yaralarını sarmayı çok istedim ama bunun yerine sadece yaralarına biraz olsun iyi gelecek ilaçları önüne getirip, neden burada olduğunu sordum.

"Ne zaman istersem yardım edebileceğini söylemiştin. Beni iyileştirmeni istiyorum." Mağazadan bir şeyler istercesine söylemişti. Sesi nefret eder gibiydi, bakışları donuk, hissiz. Biraz daha yaklaşmak istercesine koltukta hareketlenmeye başladım. 

"Her şeyden önce yaralarını iyileştirmekle başlayalım mı, ne dersin?" 

"Benimle bir çocuğa konuşur gibi konuşmamalısın." Sağlıklı iletişim kuramayacağımı iliklerime kadar hissediyordum. Belki de onun dilinde konuşmak ikimiz için de iyi olurdu. 

Tenimin ona dokunmaması, beni hissetmemesi için tişörtümü elime eldiven yapabilmek için çekiştirmiştim. Pamuğa yavaşça ilacı döküp yüzüne doğru yakınlaştım. Önce ne yapacağıma gözlerine dikip baktı. 

"Sakın üflemek için yaklaşma. Sadece sür." Dediğini bir emir olarak algılayıp pamuğu bedeninde sürtmeye devam ediyordum. Açık yaralarına baktıkça benim canım yanıyordu ama onun kılı bile kıpırdamıyordu. Yaptığı tek şey ne anlatmaya çalıştığını henüz anlayamadığım donuk bir ifadeyle bana bakmasıydı. 

"Yeniden hastanede olmak istemiyorum, bu yüzden aileme ve doktorlara, birlikte iyi iş çıkardığımızı, bana iyi geldiğini anlatacaksın." 

"Bu hasta ve doktor açısından etik bir durum değ..."

"Bunlar umurumda değil. Odanda bir hastanın canına kıymasının senin için iyi olduğunu düşünüyorsan bu detaylara takılabilirsin." Cansız bedenini düşününce tüylerim ürpermişti. Belki tek başıma üstesinden gelebilirdim. Ona zarar veren her şeyden onu koruyabilirdim. 

Donuk bakışları hâlâ üzerimdeydi. Kanamaları durmuş ama üstü başı korkunç haldeydi. 

"Peki." Duraksadım. "Peki ama birkaç günde bir seni burada görmek istiyorum. Sana yardım edebilmemim tek yolu bu."

Yüzünde daha önce görmediğim garip bir sırıtış vardı, neye bulaştığımın henüz tam olarak farkında değildim ama Deniz en kısa zamanda bana bunu da öğretecekti.


SanrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin