Bang Christopher Chan
Jeongin'in yaşaması beni çok mutlu etti. Ölmediğini bilsem de onu canlı olarak görmek karanlık gecelerimi aydınlattı. Normal bir abi kardeş ilişkimiz yok, biz çok yakınız. Kardeşler kavga eder, küser ama biz hiç öyle olmadık. Arada küçük tartışmalarımız olsa da bir birbirimizi hiç üzmedik.
Ona söz verdiğim gibi burdan çıkmak için elimden gelen her şeyi yapacağım.
Yatağımda uzanmış kardeşimi ve arkadaşlarımı düşünürken hapishane kapısının açıldığını duydum.
Kalkıp baktığımda bir gardiyanın, elli yaşlarında, yüzü gözü yara bere dolu olan bir adamı bizim koğuşa getirdiğini gördü.
Tahminimce kendi koğuşunda ya bir hata yaptığı için ya da sebepsizce dövülmüş olmalı. Ölmemesi için de bizim koğuşa gönderilmiş olmalı.
Bir ara ben de bunu yapmayı çok düşündüm. Şu an iyi ki yapmadım diyorum...
Adamı üst kata getirdiklerini fark ettim. Üst kattaki tek boş koğuş benimkinin yan tarafında olandı.
Belki bu hapishane de bana ilk defa arkadaşlık edecek insanı getirmişlerdi.
Adamı koğuşuna bırakıp gittiler. Koğuşların kapıları genelde açık olur. Geceye doğru kilitleyip sabaha doğru kilidi açarlar. Koğuşlar şu an açık olduğu için rahatlıkla adamı ziyaret edebildim.
"Merhaba efendim..."
Adam yattığı yerden yavaşça kalkıp bana selam verdi.
"Merhaba delikanlı."
"Chris. Bang Christopher Chan."
Elimi uzattım.
"Memnun oldum. Ben de John. Lee John ."
"Memnun oldum. Buraya yeni düşmüş gibi durmuyorsunuz. Başka koğuşta mı geldiniz?"
"Evet. Bir seneye yakındır burdayım."
"Koğuşunuzda bir sıkıntı mı çıktı? Yüzünüz yara içerisinde."
"Sana anlatsam da bana inanmazsın delikanlı. O yüzden boşver. Dön sen koğuşuna."
"Ön yargılı davranmayın lütfen. Benim buraya düşme sebebim de garip, hem de çok garip."
Derin bir nefes aldı adam.
"Bak delikanlı ben buraya boşuna geldim. Boşuna burda acı çekiyorum. Boşuna oğlumu babasız kimsesiz bıraktılar. Benim buraya gelme sebebim bir uyuşturucu baronunun bana yaptığı bir komplo."
Duyduğum an kan beynime sıçradı. Aynı şeyler olabilir mi? O da mi benim gibi suçsuz yoksa?
"Bak, sen de inanmadın. Hatta korktun. Sen boşver beni, dön koğuşuna."
"Hayır. Yanlış anladınız beni. Ben korkmadım, sadece şaşırdım. Ben de aynı sebepten dolayı buraya düştüm çünkü."
"Ne? Nerelisin sen?"
"Avusturalya. Neden sordunuz?"
"Biliyordum. Biliyordum işte. Sadece yabancı insanlara bunları yaptırdıklarını biliyordum."
"Ben sizi anlamıyorum."
"Seni de tehdit ettiler değil mi? Sevdiğin biriyle tehdit edip öyle yaptırdılar işlerini."
"Siz bunları nerden biliyorsunuz?"
"Aynı şeyleri bana da yaptılar, ordan biliyorum."
"Bana her seyi baştan anlatsanız olur mu? Kafam karıştı."
Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı adam.
"Bak delikanlı. Ben de senin gibi Avustralyalıyım. Buraya iki sene önce oğlumla beraber geldim. Oğlumun sessiz sakin olduğunu anladılar ve peşine düştüler.
Bir süre torbalarını oğluma taşıttırdılar. Korktuğu için bir müddet bana söyleyemedi ama artık bu işten çok sıkıldığını ve vicdan azabı çektiğini fark ederek bana haber verdi.
Duyduğum an polise gitmek istedim ama beni tehdit ettiler. Oğlumu öldürmekle tehdit ettiler beni. Sustum, konuşamadım. Bir süre böyle gitti.
Sonra tekrar yazdılar bana gönderdiğimiz adrese gidip o malları teslim edeceksiz tarzı bir mesaj. Aynı tehditleri söylediler. Yapmak sorunda kaldım. Oraya giitiğim gibi polisler beni enseledi. Açıklamaya çalışsam da bana inanmadılar. O gün bu gündür burdayım."
Duyduklarım bana ağır gelmiş olmalı. Donup kalmıştım. Bu hikayedeki tek fark, onun oğlu benim ise kardeşim.
"John hyung ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu hikaye tam olarak benim hikayem. Tek fark seni oğlunla tehdit etmişer, beni ise kardeşimle."
John hyung elini omzuma koyarak bana destek verdi.
"Uzun zamandır nasıl kendimi burdan çıkartırım diye araştırmalar yapıyordum. Şimdi tek olmadığımı öğrendim. Bana yardım edersen burdan birlikte kurtuluruz Chris. Sen kardeşine ben de oğluma kavuşurum. Tabi istersen."
"Tabi ki isterim John hyung. Nasıl yardım edeceğimi bilmiyorum ama elimden geleni ardıma koymam."
"Oradaki gardiyanlar çok nadir de olsa bilgisayar kullanmama izin veriyorlardı. Burdaki gardiyanların verip vermeyeceğini bilmiyorum. Bu işimizi bana zorlaştıracak Chris"
John hyung cümlesini bitirdiği anda bir gardiyan kapımıza geldi.
"Naber ihtiyar."
John hyung ayağa kalktı, topallayarak gardiyanın yanına gitti. Ona sarıldı ve konuştu.
"Tanrım inanamıyorum. Changbin senin burada ne işin var?"
"Başka bir gardiyanla kavga ettiğim için buraya gönderildim"
"Tanrı seni bana gönderdi resmen."
John hyung bana dönerek konuştu bu sefer.
"İşte şimdi işimiz kolaylaştı Chris."
~~~~~~~~~~~~~~~~
İyi okumalar...
Vote ve yorum yorum güzel olur sanki hm...🍓🍓🍓🍓🍓🍓🍓🍓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
42 / chanmin
FanficNe olursa olsun, annemin rüyalarımı neden bu adama bıraktığını bulmam lazım... "Seungmin, yardım et bana. Bul beni, çek çıkart bu cehennemden." Not: bu hikayede küfür ve cinsellik vardır. Okumadan önce dikkate alınız ;)