2

132 25 12
                                    

Keeho yabancı bir yerde uyumuş olmanın huzursuzluğuyla gözlerini açtı güne. Bir süre nerede olduğunu hatırlamaya çalışmış, sonra yanındaki çocuğa dönmüştü.

Uzun saçları yere dağılmış, sırtını diğer tarafa dönmüştü. Bu yüzden Keeho yüzünü göremiyordu. Etrafa baktığında dünden kalma yemeği görmüştü. Kafasını iki yana sallarken çocuğun normalde yemek yiyip yemediğini merak etmişti.

Keeho bir süre daha yerde yatmış, Soul'un saçlarıyla oynamıştı ve artık sıkılmıştı. Bu teklifi neden kabul ettiğini bile bilmiyordu. Belki de sıkıcı hayatına biraz renk katmak istemişti. Yavaşça kıpırdanan bedenle Keeho, ellerini Soul'un saçlarından çekmiş ve çocuğun ona dönmesini beklemişti.

Soul uyandığında diğer tarafına bakmış ve Keeho'nun yanından gitmediğini görünce sevinmişti. Şimdiyse ikisi de konuşmadan birbirlerine bakıyordu. Soul, Keeho'nun gözlerindeki kısıtlanmış özgürlüğünü görmüştü, aynısının kendi gözlerinde de olduğuna emindi ama bunu buradayken bilemeyecekti çünkü burada bir ayna bile yoktu.

"Keeho, sen neden bacaklarını kullanamıyorsun? Senin de mi bacaklarını bağlamışlardı?"

"Bağlamak derken ne demek istiyorsun Soul?"

"Benim ellerim bağlıydı ya, seninki de öyle bir şey mi?"

Keeho içinde bir yerlerin acıdığını hissetmişti. O mecbur kalmıştı böyle olmaya ama Soul'un ellerini engelleyen hayatın bağladığı ipler değil, insanlardı.

"Hayır, öyle bir şey değil. Ben kaza yapmıştım ve uyandığımda fark ettim ki bacaklarımı artık ne hissediyorum ne de kullanabiliyorum."

"Gerçekten hissetmiyor musun?"

"Hmhm."

"Yani dokunsam da hissetmeyecek misin?"

"Evet, orada olduklarını görsem de bana sorsan orada hiçbir şey yok. İstersen deneyebilirsin, ne kadar sert vursan da hissetmeyeceğim."

Soul duyduklarıyla şaşkınca doğrulmuştu yattığı yerden. Keeho da onun gibi doğrulurken Soul'un hareketlerini izliyordu. Soul temkinlice elini Keeho'nun bacağının üstüne koymuştu. Keeho onu izlemeye devam ederken Soul, Keeho'ya bakmış ve bir tepki beklemişti. Beklediği tepki gelmeyince Soul, elini biraz sıkmıştı. Keeho'nun yine hiçbir şey yapmadan oturduğunu görünce kaşlarını çatmıştı ki Keeho konuştu.

"İstersen daha çok sık Soul, gerçekten hissetmiyorum."

"Üstüne yatsam da hissetmeyecek misin?"

"Hayır."

Keeho cevaplar cevaplamaz hemen kafasını Keeho'nun dizlerine koymuştu.

"Çok rahat. Saçlarımla oynasana."

Keeho, Soul'un emir verir gibi konuşmasına gülmüş ve ellerini tekrardan Soul'un saçlarına daldırmıştı. Bu sefer çocuğun huzurlu yüzünü görebiliyorken en ufak ayrıntıya kadar incelemeyi denemişti. Soul ise onun izlediğini fark etmeden yüzündeki küçük gülümsemeyle bu adamın iyi ki buraya geldiğini düşünüyordu.

"Kapa çeneni!"

Soul'un bağırmasıyla Keeho dalgınlığından sıyrılıp yerinden sıçramıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışarak etrafına bakındığında Soul, onun elini tutmuş ve sıkmıştı. Keeho daha da çok şaşırırken Soul'a ne olduğunu sorar gözlerle bakıyordu.

"Senin kötü biri olduğunu söylüyor Keeho! Değilsin, değil mi? Sen de benim arkadaşımsın!"

"Kim söyledi Soul?"

"İyi birisin, değil mi? Yalan söylüyorlar, değil mi?"

"Sakin ol Sou-"

"Cevap versene Keeho, iyi birisin, değil mi? Beni bu odaya kitlemeyeceksin, değil mi? Ellerim peki? Onları bağlayacak mısın? O kıyafeti verecek misin?"

Keeho çığlık çığlığa konuşan çocuk karşısında şaşırmıştı. Şu an sadece onu iyi hissettirmek istiyordu. Soul dizlerinden kalkmış elleri saçlarını çekiştirirken etrafta volta atıyordu. Keeho o an ayağa kalkamadığı için lanet etti.

"Soul, Soul! Beni dinle. Ben iyi biriyim, tamam mı? Onlara söyle sana hiçbir zarar vermeyeceğim? Anlaştık mı?"

Soul, biraz duraklamış düşünceleri kafasında tartar gibi beklemişti. Sonra yavaşça ilerlemiş, tekrar Keeho'nun yanına ulaşmıştı. Dizleri üstüne çöküp ellerini Keeho'nun yanaklarına koymuştu. Sanki gerçekliğini ölçüyordu. Keeho sessizce onun sıradaki hamlesini bekliyordu ki boynuna dolanan kolları hissetti ama dizlerindeki baskıyı hissedemedi. Geriye doğru düştüğü sırada ellerini Soul'un sırtına koymuş ve yavaşça hareket ettirmeye başlamıştı.

Keeho, birkaç dakika boyunca sakinleştiğini düşünene kadar sırtını okşamaya ve sünger zeminde yatmaya devam etmişti. Soul'un hızlı kalp atışlarının yavaşladığını hissedince konuştu.

"Kimler konuştu seninle?"

"Onlar." diyerek bir yeri işaret etmişti Soul. Keeho onun işaret ettiği yere baktığında karşılaştığı boşlukla derin bir nefes alırken,  "Onlar kim?" diye sordu sakince. "Arkadaşlarım." dedi Soul.

"Arkadaşların beni sevmedi mi?"

"Bilmiyorum, senin kötü biri olduğunu söylediler."

"Neden?"

"Çünkü sen de doktorlardan biriymişsin ve, ve... ve de sen de aynı onlar gibi davranacakmışsın işte."

"Beni tanımadan böyle konuşmaları ön yargı olmaz mı? Neden böyle bir şey yapıyorlar?"

"Bilmiyorum ama onlar genelde haklılar Keeho."

"Yani ben kötü bir adam mıyım?"

"Hayır, bence değilsin ama kimin hakkında öyle düşünsem onlar haklı çıkıyor."

"Belki de sen onlara inanmak istiyorsundur."

"Ama şu an istemiyorum."

"O zaman beni onlar olmadan, tek başına tanımayı denemelisin."

Soul cevap vermemişti.

"Ayrıca yemeğini yemeyi de unutmamalısın."

"Tadı hiç güzel değil ki."

"Ama başka bir şey de yok."

İkisi de sessizliğe bürünmüştü. Bir süre sonra aklına gelen fikirle Keeho tekrar konuştu.

"O zaman bunları yemene karşılık sana tadı güzel bir şey getireceğim."

"Gerçekten mi?"

"Evet."

Kelebek (KeeSoul)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin