Keeho ve Soul konuşmaya devam ederlerken Soul'dan sorumlu olan doktor ve hemşire içeri girmişti. Ayrıca hemşirenin elinde kahvaltı bulunan tabildot vardı, girdiği gibi elindekini yere koymuştu.
"Bu kahvaltı ikiniz için." demişti hemşire.
Keeho başıyla onaylamıştı. Keeho'nun, Soul'a dediğini gerçekleştirmesi için dışarı çıkması gerekiyordu ve yanına Soul'u da almak istiyordu. Bu yüzden doktorun gelmesi de isabet olmuştu.
"Doktor Bey sizden bir şey rica edebilir miyim?"
"Tabii."
"Ben dışarı çıkacağım da Soul'u da yanımda götürebilir miyim?"
"Üzgünüm ama bu yasak. Dışarı çıkacaksınız tek başınıza çıkabilirsiniz ama Soul'u götüremezsiniz. Dışarıda ne olacağını, kriz geçirip geçirmeyeceğinin garantisi yok."
"Ama onun da biraz nefes almaya ihtiyacı var!"
"Böyle bir isteği varsa bahçeye çıkabilir ama hastalarımızı hastane dışına göndermemiz yasak. Umarım kendimi anlatabiliyorumdur."
"Pekâlâ. O zaman kahvaltıdan sonra benim dışarı çıkmam gerekiyor."
"Tabii ki. O zaman size afiyet olsun."
"Teşekkürler."
Konuşma boyunca Soul sessizliğini korusa da dinlediği kadarıyla dışarı çıkmak için heyecanlanmıştı fakat doktorun dediklerinden sonra heyecanını yitirmişti. Hemşire ve doktor odadan çıkıp gittiğinde ikili yine baş başa kalmıştı.
Keeho oturduğu yerde etrafı bir kez daha inceliyorken "Bu yerde nasıl olur da kafayı yemez ki zaten insan?" diye mırıldanmıştı. Soul soruya karşılık "Delirdiğim için buradayım ya zaten. Daha ne kadar delirebilirim?" demişti.
"Buradakiler seninle ilgileniyor mu Soul?"
"Evet, yemek getiriyorlar ya."
"Öyle değil, bir etkinlik vesaire olmuyor mu?"
"Oluyor ama ben katılmak istemiyorum."
"Neden?"
"İnan bana Keeho, diğer herkes benden de deli ve ben bunu görmekten nefret ediyorum. Onları göreceğime bu beyaz dört duvar arasında kalmayı tercih ederim."
Soul, sözlerini noktaladıktan sonra ayağa kalkmış tabildotu alıp Keeho'nun karşısına tekrar oturmuştu. Yemeğe kaşığı daldırıp Keeho'ya uzatmıştı.
"Sana dün de söyledim Soul, yemeğimi kendi başıma yiyebiliyorum." diyerek kaşığı almaya yeltenmişti ama Soul kaşığı geri çekmiş, kafasını iki yana sallamıştı. Keeho'nun ona doğru uzanmadığından emin olunca tekrar uzatmıştı kaşığı. Keeho gülümsemiş ve ağzını açmıştı. Soul bir Keeho'ya yedirmiş bir kendi yemişti. Bir süre sonra yemekleri bitmişti.
"Yemek bitti. Tadı güzel bir şey alacak mıyım?"
"Tabii ki. Dışarı çıkacağım ya. Dışarıdan başka bir şey ister misin?"
"Bilmem. Dışarıda ne satıldığını bile bilmiyorum."
"Bir gün seni dışarı çıkaracağım Soul. Şimdilik ben senin için alırım bir şeyler. O zaman ben gidiyorum."
Soul gülümsemiş ve el sallamıştı. Gerçekten bir gün çıkabilir miydi dışarı? Bu düşüncesinin gerçekleşmeyecek olması yüzünden suratı Keeho çıktığı gibi asılmıştı.
Keeho tekerlekli sandalyesini itekleyerek koridoru geçmiş ve asansöre ulaşmıştı. Alt kata inip çıkış kapısına vardı. Güvenliğe bi' kafa selamı verip sonunda hastaneden çıkmıştı. Bildiği kadarıyla biraz ileride market vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek (KeeSoul)
Short Story[Tamamlanmıştır (×36)] "Edebiyatçılar, beyazın masumiyeti simgelediğini savunur; doktorlar ise deliliğin. Sen ne düşünüyorsun bilmiyorum ama bence beyaz, hiçbir şeyi simgelemiyor. Olsa olsa sen beyazı simgeliyor olurdun ama bunun ne masumiyet ne de...