1 yıl sonra...
Birkaç ay süren tedaviden sonra Keeho, tedaviyi yarım bırakıp Soul'la Kanada'ya gelmiş ve tedavisine orada devam etmişti. Kanada'ya gelmeleriyle Soul da tekrar tedaviye başlamış ve sanrılarından sonunda kurtulmaya başlamıştı. Eski hastanesindeki gibi ağır şartlar altında ve zorlukla değil, daha kaliteli bir tedaviyle hastalığı atlatması daha kolay ve kısa olmuştu.
Şimdi ise beraber mutlulardı. Kaldıkları küçük evde vakitlerini birbirlerine ayırıyorlardı. Soul'un kaçtığını anlayan hastane ise başlarının derde girmemesi adına ellerini çabuk tutarak Soul'un dosyasına iyileştiğini belirtip onunla ilgilenen doktorlara imzalatmışlardı. Bu sayede Keeho'nun da Soul'un da başına bir şey gelmemişti.
Üstelik Soul'un saçlarını Jongseob, mora boyamıştı ama Soul sabırsız olduğu için kıpırdanıp durmuş ve erkenden durulamıştı. Bu yüzden boya tam rengini vermemişti ve daha açık bir ton olmuştu. Yine de Soul'a çok yakışmıştı. Soul, Jongseob'a aynı renk yapmadığı için söylense de Keeho'nun beğendiğini söylemesiyle Jongseob'a teşekkür etmişti.
Soul, Jongseob'la geçen günler boyu daha da yakın arkadaş olmuştu. Hatta Jiung ve Keeho beraber muhabbet ederken Soul da Jongseob'la konuşuyordu. Jongseob'un, Soul'a Keeho ile nasıl tanıştığını sormasıyla Soul, ona uzun uzun her şeyi anlatmıştı. Jongseob da bu sefer Soul'a Jiung hakkında yakınmıştı. Soul ona taktik verse de karar işi Jiung'a kalmıştı tabii.
Üstelik Soul, Jongseob'un Jiung'un ne yaptığını, ne anlattığını not alması gibi Keeho'nun tepkilerini not almıştı. Böylece doktor gitse bile kendi bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Keeho, Soul'un bu çabasını tatlı bulduğu için kendi de daha çok emek sarf etmişti.
Ve sonunda kendilerine düzenli bir hayat kurabilmişlerdi. Mutlulardı, huzurlulardı. Belki eskisi gibi heyecanlı ve garip olaylar yaşamıyorlardı -ki zaten sessiz ve sakin bir hayat bundan daha iyiydi onlar için.
Ayrıca Keeho verdiği sözleri birer birer tutmuştu. Bu sözlerden biri olan Soul'la her zaman beraber dışarı çıkma sözünü de özenle gerçekleştiriyordu. Şimdi de dışarıda oldukları anlardan biriydi. Beraber yiyecek bir şeyler alıp gördükleri parka girmişlerdi. Biraz dolaştıktan sonra gözlerine kestirdikleri bir yere oturmuşlardı.
Aldıkları cipsi ortaya koymuş ve yemeye başlamışlardı. Bir kasım akşamı yağmur yağacağını belli edercesine sıcak bir havada geldikleri için pek bir şey yapmak isteyecek hevesleri kalmamıştı. Sıcak, ikisini de mayıştırmıştı. En sonunda oturdukları çimenlikte cips paketini çöpe attıktan sonra Soul, Keeho'nun dizlerine yatmıştı. Bu sefer bir farklılık vardı ve bu da Keeho'nun Soul'un ağırlığını hissediyor olmasıydı. Elleriyle esen rüzgârla dağılan saçları düzeltmiş ve mor tutamları sıraya dizmişti.
"Artık hissediyorsun, değil mi Steph?"
"Sen artık gerçekliğime inanıyorsan ve etrafta başka kimse yoksa ben de hissediyorumdur."
"Etrafta kimse yok mu?" diye soran Soul'la Keeho şaşkınca ona bakmış ve sonra da etrafa bakınmıştı ki Soul'un gülmesini duydu.
"Şaka yaptım. İyileştim artık, endişelenme işte." demesiyle Keeho da gülmüş ve "Hep benimle dalga geçiyorsun." demişti. Soul da gözlerini Keeho'nun gözleriyle birleştirip tekrar gülümsemişti.
"Seninle tanıştığım için çok mutluyum."
"Ben de öyleyim. Hem zaten ben herhangi birini bulmadım Soul, biz birbirimizi bulduk."
"Sahi sen neden hastaneye gelmek istedin ki? Taeyang ve Intak da varmış yanında." diyen Soul'la Keeho, derin bir nefes almıştı.
"Evet, yanımdalardı ama bilmiyorum... Bir şeyler eksik hissettiriyordu. Sanki bir şeyin peşine düşmem gerekirken ben boş boş oturuyormuşum gibiydi. Bir şeyi yakalasam diğer bir detayı kaçırıyormuşum gibi hissediyordum. Monotonluktan sıkılmıştım ve yapabileceğim değişik bir şeyler arıyordum. Sonra eski hastanenin yayınladığı duyuruyu Taeyang bana gösterdi, ben de neden olmasın dedim. Sonrasında zaten seninleydim. Peki sen? Sen neden hastanedeydin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek (KeeSoul)
Kısa Hikaye[Tamamlanmıştır (×36)] "Edebiyatçılar, beyazın masumiyeti simgelediğini savunur; doktorlar ise deliliğin. Sen ne düşünüyorsun bilmiyorum ama bence beyaz, hiçbir şeyi simgelemiyor. Olsa olsa sen beyazı simgeliyor olurdun ama bunun ne masumiyet ne de...