Soul, Keeho eve gelmeden önce heyecanla koşturup duruyor gözleri etrafta turluyordu. Eli ayağına dolaşmış bir şekilde odalarına ilerlemiş ve üstünü başını tekrardan düzeltmişti. Her şeyin eksiksiz olmasını istiyordu. Bugünün de diğer günler gibi güzel olması şarttı Soul için.
Soul, saate göz attığında Keeho'nun birazdan evde olacağını bilerekten kapının yanına bıraktığı konfetiyi almış ve arkasına saklamıştı. Kapının çalmasıyla kapıyı açtığında Keeho "Merhaba bebeğim." diyerek içeri girmişti. Soul da arkasındaki konfetiyi çıkarıp patlatınca arkası dönük duran Keeho elini şaşkınlıkla ağzına yerleştirmiş ve Soul'a dönmüştü.
Şaşkın bir şekilde gülerken "Bu ne Soul?" diye sormuştu. Soul da elindeki boş konfetiyi yere atmış ve sevgilisine sarılırken "Hoş geldin merasimi." diye yanıt vermişti. Keeho boynuna dolanmış kollarla elinin birini Soul'un beline diğerini de saçlarına koymuştu.
Gülümserken "Nereden esti birden?" diye sormuştu. Soul omuz silkip cevap vermezken sarıldığı bedenden ayrılmış ve Keeho'nun dudaklarına bir öpücük kondurmuştu. "İçeri geçelim hadi." diyerek zıplaya zıplaya içeri adımlayan bedenle Keeho da ellerini yıkayıp üstünü değiştirmiş ve salona geçmişti.
Ellerini dizlerinde birleştirmiş bedenin yanına oturmuş ve kolları arasına girmişti Keeho. "Ne yaptın bakalım bugün?" diye mırıldandığında Soul dudaklarını büzmüş ve parmağını Keeho'nun dudaklarında gezdirirken "Hiç. Oturdum öyle." diye cevaplamıştı.
Soul, Keeho'ya "Sen ne yaptın?" diye sorduğunda Keeho gözlerini kapatmış ve "İş güç işte. Sensiz sıkıcı geçen bir gün daha." demişti. Soul, gergince gözlerini etrafta gezdirirken sessizlik olduğunu fark edince dudaklarını dişlemişti. Sonra da konuşma başlatmıştı tekrardan.
"Ben bir şey yaptım." dediğinde Keeho, gözlerini açmış ve Soul'un sıkıntılı bakışlarıyla karşılaşınca doğrulmuştu. "Ne yaptın bebeğim?" diye sorduğunda Soul, kalkması için Keeho'nun kalçasına vurmuş ve ayaklandığı gibi Keeho'un onu takip ettiğini bilerek evin balkonuna çıkmıştı.
Keeho, eğilmiş bedenin ne yaptığını anlamaya çalışarak "Niye buraya geldik?" diye sormuştu. Soul, kucağına aldığı şeyle arkasına dönmüş ve beklenti dolu bakışlarını Keeho'nun gözlerine dikmişti. Keeho, Soul'un yüzündeki bakışlarını küçüğünün kucağına indirdiğinde gördüğü şeyle "Şaka yapıyorsun!" diye bağırmıştı şaşkınlıkla.
Keeho'un elleri tekrardan şaşkınlığıyla ağzına kapanırken Soul'un kucağındaki köpeğe çevirmişti bakışlarını. "Ay çok tatlı Soul. Nereden buldun?" diye sordu bakışları Soul'un gülümseyen bakışlarına kitlenirken.
"Barınaktan aldım. Çocuk çok masraf, bari köpeğimiz olsun dedim. Beğenmedin mi?"
"Sen deli misin Soul? Bayıldım!"
"Şu an olmasa da eskiden öyleydim ama neyse beğenmene sevindim."
"Bunu kim beğenmez ki? Çok tatlı." diyen Keeho ile Soul, kaşlarını çatarak köpeği Keeho'nun eline tutuşturmuştu.
"Madem tatlı, al sev." diyerek sinirle çıkmış ve Keeho'yu arkasında öylece bırakmıştı. Bunun üzerine Keeho, köpeği yere indirmiş ve köpek de pıtı pıtı koşarak Soul'un arkasından gitmişti. Keeho da köpekle aynı rotayı izleyerek salona girdiğinde koltukta baş aşağı yatan bir Soul'la karşılaşmıştı.
"Ne yapıyorsun Soul? Beynin kan dolacak."
"Bana ne?" diyerek kollarını bağlamıştı göğsünde Soul. Böyle yapmasıyla düşecek gibi olunca Keeho hızla yanına ilerlemiş ve Soul'un inat edip de kalkmayacağını bilerek kucağına almıştı. Kucağındaki bedenle koltuğa oturduğunda köşede duran köpekleri çekingence onlara bakıyordu. Henüz yeni geldiği için köpeğin yerini garipsediğini bilen ikili korkutmamak için zorlamadılar onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebek (KeeSoul)
Historia Corta[Tamamlanmıştır (×36)] "Edebiyatçılar, beyazın masumiyeti simgelediğini savunur; doktorlar ise deliliğin. Sen ne düşünüyorsun bilmiyorum ama bence beyaz, hiçbir şeyi simgelemiyor. Olsa olsa sen beyazı simgeliyor olurdun ama bunun ne masumiyet ne de...