hyunjin
Juyeon'un maçı için stada giriş yapmak üzereydim. Çocuklar önden gitmiş, ben de atıştırmalık bir şeyler almak için yanlarından ayrılmıştım.
"Hyunjin, biraz konuşalım mı?"
Bir el bileğimi kavradı konuşmadan önce. Elimdeki sandviçleri sıkıca tutarken, o satıcıdan bir poşet alıp içine koydu ve bana uzattı.
"Bir şey konuşmak istemiyorum Jeongin."
Poşeti aldım avucunun arasından. Bunca insanın içinde kolayca denk gelmiştik. O hemen göze çarpıyordu fakat ben soluk bir yıldız gibiydim onun yanında.
"Yapma şöyle," diyerek önüme geçti. "Konuşalım, mesajıma dönmüyorsun."
"Jeongin, kurcalama aklımı. Merkezinde olduğun o hayatı kaybettin."
Alnını ovarken gözlerini kapattı. "Geçen gün saçmaladım, biliyorum."
"Farkında mısın, bu kaçıncı hatan bilmiyorum bile. Hepsinin sonunda aynı şeyi söylüyorsun: Biliyorum hata ettim, özür dilerim." Elini indirdi. "Bile bile yapıyorsun Jeongin."
"Sakin bir yerde konuşabilir miyiz, lütfen?"
"Konuşamayız. Bu gemi o limandan ayrıldı."
Çocukları daha fazla bekletmeden ayrıldım yanından. Kalabalığa karıştı, uzaklaştı lakin onca insana rağmen yalnızdı.
"Nerede kaldın başlıyor!"
Poşeti Minho'nun kucağına bırakıp yerime oturdum. "Sıra vardı," diye mırıldandım, gürültüye karıştı. Jeongin, yeniden bulanıklaştırmıştı aklımı fakat emindim onu hayatımda istemediğime. Üzülüyordum, kalbim acımıştı ona o lafları ederken. Hak etmediği bir şey değildi.
"Çıkıyorlar!"
İki takım da sahaya çıktı. Juyeon en önde seyircilere el sallayarak koşuyordu. Farkında olmadan gülümsedim onu görünce. Bir şey arıyor gibiydi, gözlerimiz buluştuğunda anladım aradığını bulduğunu. El salladım. Ellerini havada kalp yaptı. Yanındaki Younghoon gülerek bize bakıyordu.
Minho, karşı takımın seyircilerine daha maç başlamadan laf atmaya başlamıştı. Juyeonlar skor aldığında ise onlara bakıp nah çekiyor ve kapak işareti yapıyordu. Çocuğun biriyle söz dalaşına falan girmişlerdi. Juyeonlar her gol attığında karşı takım oyuncularına "Ühüü," diye bağırmayı da ihmal etmiyordu.
"Bizim takımın verdiği gurur sizi yerden yere vurur koçum!"
Karşı takım skor aldığında sessizce taraftar çocuğun ona gülüşünü izledi. Hemen ardından Younghoon bir gol attığında Minho sol işaret ve baş parmağını birleştirip "O" yaptı, sağ işaret parmağını içine çıkarıp sokuyordu. Ağzını oynatarak çocuğa "Ananızı sikiyoruz," demişti. Üniversite aklı başında gençler yetiştiriyordu gerçekten.
Minho'ya gülerken maçın ne ara bittiğini anlayamamıştım. Juyeonların büyük bir farkla aldığı maç sonrası hepsi ortada toplanıp birbirlerine sarıldıktan sonra bir anda koşmaya başlayıp kaleleri bizim olduğumuz tarafa doğru çevirdi. Ellerinde 'YES' yazılı iki pankartı kaleye astı. Juyeon da elinde üstünde "Will you be my sunshine," yazan bir pankartla iki kalenin ortasında göründüğünde Minho çığlık atarak bana döndü. Omzumu dürterek beni sarsarken şu an yaşananları sindirmeye çalışıyordum. Jisung "Ananı sikeyim," diyerek cebinden telefonunu çıkardı. "Çok romantik lan!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
jardin, hyunin
Fanfictionhyunjin, platonik aşkı jeongin ve juyeon arasında seçim yapmak zorunda kaldığı bir duruma düşer.