34: final

3.6K 463 700
                                    

hyunjin

Son zamanlarda oldukça rutin haline gelen yoğun bir ders günüydü. Tüm derslere geliyordum, bazen kütüphaneye gidiyordum veya Minho ile evde ders çalışıyorduk. Kafamı başka şeylere yormamak için meşgul ediyordum kendimi. Pek mümkün olmuyordu tabii lakin yine de bir süreliğine kafamdan atıyordum olanları.

Jeongin de pek müsaade etmiyordu yalnız kalmam için. Ya arıyor ya mesaj atıyor bir şekilde benimle konuşuyordu. Fakültemin önünde beni beklediği de oluyordu. Genel olarak aynı şeyleri söylüyordu ve yapıyordu da fakat bir şeyleri ben istediğim için değil kendi istediği için yapmasını istiyordum. Yine Juyeon'un dediği gibi bencillik ediyordum sanırım.

Kütüphane çıkışında bir şeyler içmek için kampüsün içinde bana en yakın olan kafeye girdiğimde kapıda Younghoon ile karşılaştım. Juyeon'la ayrıldığımızdan beri hiçbirini görmemiştim. Hakkımda ne düşündüklerini az çok kestirebiliyorum, bu yüzden de çekiniyorum bir şey demeye. Zaten o da pek bir şey demedi. İçeri girmem için ardından kapıyı tuttu sadece. Hafifçe teşekkür manasında kafamı eğdim. Yürümeye başladığımda da onu gördüm. Oturduğu masada arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Changbin ve Younghoon'un sevgilisi vardı yanında. Bir de ilk defa gördüğüm bir kız tam karşısında oturuyordu. İyi duruyordu, sanırım.

Masada oturan çocuk sevgilisini fark ettiğinde elini kaldırarak kendisini görmesini sağladı. Diğerleri de baktı bu tarafa. Beni de görmüşlerdi böylece. Changbin'in suratı düştü. Juyeon, aynı ifadesini koruyordu. Göz göze geldiğimizde yine aynı kötü duyguyu hissettim. Devam ettim yürümeye.

Sipariş ettiğim içeceği beklerken gergindim. Parmağım kaşımaktan kızardığını fark ettiğimde barista çocuğun adımı söylemesiyle tezgahta duran kahveyi aldım. Çıkmak için yürümeye başladığımda o nahif sesin adımı söylemesiyle durup arkama döndüm. Juyeon tuttuğu nefesini vererek yanıma geldi. Gülümsedim.

''Merhaba,'' dediğimde hafifçe gülümsedi. Gelmesini hiç beklemiyordum. Geçen hafta yemekhanede gördüğünde kısa bir bakış atıp yanımdan geçip gitmişti. Bir daha hiç konuşmayız diye düşünmüştüm.

''Dışarıda konuşalım mı biraz,'' dedi. Kafa sallayarak önden ilerledim. Kafenin yan tarafında kalan ağaçlık alana girdim. Elleri pantolonunun arka cebinde duruyordu.

''Nasılsın,'' dedim sessizliği bozmak adına.

''Bıraktığın gibi.''

Bir şey diyemedim. Kafa sallayarak cevap verdim çünkü boğazım düğümlenmişti resmen. Ne diyeceğinin merakı ve bunun getirdiği gerginlikle bekledim.

''Sen nasılsın? Memnun musun verdiğin karardan? İstediğin gibi mi her şey?''

''Pek sayılmaz.''

''Boşuna yazık etmiş olma bize. Neyi istiyorsan onu yap.''

''Emin değilim ne istediğimden.''

''Tüm sorun orada zaten. Ne istediğini bilsen kimse bu kadar üzülmezdi.''

Kaşlarım havalanırken aralanan dudaklarımı kapadım.

''Hak ediyorum bunları duymayı da, içinde kalanları söylemek için mi çağırdın? Daha fazla kaldıramıyorum.''

''Hayır,'' derken ceketinin cebinden bir kolye çıkardı. ''Bende kalmış.''

Uzattığında avucumu açtım, o da içine bıraktı. ''Teşekkür ederim.''

''Bir de bunu vereceğim,'' diyerek dörde katladığı bir kağıt parçası çıkardı. ''Atmak istemedim, çok uğraşmıştım. Öylesine veriyorum.''

jardin, hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin