hyunjin
Juyeon gittikten sonra babam onunla konuşamadan evden çıkıp gitmişti. Ne diyeceğimi bilmediğim için çok sorun etmedim bu durumu. Eninde sonunda o konuşma gerçekleşecekti.
Babamın ardından evi olduğu halde bırakıp çıktım. Salon perişan bir haldeydi. Annemden hala haber yoktu. Aramak veya mesaj atmak arasında gidip geliyordum fakat cevap vermeyeceğini biliyordum. Buradan giderken bana bir şey demediğinde benden vazgeçtiğini açıkça belli etmişti.
Minho'nun aramasıyla titreyen telefonumu açıp kaldırımdan yürümeye devam ettim. Nasıl olduğumu soruyordu.
"Nerdesin? Napıyorsun?"
"Yürüyorum size doğru."
"Tamam aferin gel. Yemekler de neredeyse bitti."
"Ne alayım?"
"Aldık her şeyi, gel sen."
"Alkol var mı?"
"Canım sevgilim, içip içip ağlamana müsaade edemem kusura bakma."
"Oğlum var mı yok mu?"
"Yok amına koyayım. İçmeyeceğiz, hoşaf yapmış Chan'ın babaannesi onu içeriz."
"Tamam," deyip kapattım telefonu. Gitmeden önce büyük bir torba alkol aldım. İçmeden çekebilecek gibi değildim bu olanları. Jeongin'in son yazdığı şeyin üzerine evde birkaç şeyi de ben kırmıştım.
Hala istiyorsan ben burdayım, diyordu. Utanmadan söylüyordu bunu ve ben istemiyorum diyemiyordum. Ben bunu diyemediğim için utanıyordum.
Elimdeki poşeti gördüğünde Minho "orospunun çocuğu," diyerek baktı. "Hoşafın neyini beğenmedin?"
İçeri geçtiğimde Seungmin kaşlarını çattı. "Noldu amına koyayım sana? Saçlarını kim yoldu?"
"Nasıl olmamı bekledin amına koyayım," derken poşetin içinden bir bira aldım. Koltuğa yayılırken Minho gelip elimden şişeyi aldı. "Yemek yiyeceğiz. Hyunjin mutfak."
"İştahım yok."
Jisung mutfak önlüğü ve saçında Minho'nun zürafalı saç bandıyla mutfaktan çıkıp elleri belinde bana bakarken Chan'a baktım gördüğümü onaylaması için. Kafa sallarken iç çekerek kalktım.
"Senin şu hale sokabilmişiz," dedim duvar kenarına oturup yaslanırken. Jisung "Sus," diyerek önüme dolu tabağı koydu. "Ye de ölme açlıktan."
Hafif bir tebessümle çatalı elime aldım. Jeongin'in dedikleri aklımı sıyırmama sebep olacaktı. Her şeyi anlatırdım çocuklara bildiğiniz gibi fakat bu sefer bir şey demedim. Artık adının gündeme gelmesini istemiyordum. Hiç yaşanmamış gibi yapacaktım.
Yemekten sonra Jisung "Ben kurdum toplamam," diyerek içeriye geçti. Mutfak önlüğünü çıkarıp fırlatmış ama zürafalı saç bandını çıkarmamıştı. Sevdi herhalde diye düşündük.
Chan ve Seungmin bulaşıkları hallederken bir sike yaramadığım için özür diledim ve saçmalamamamı söylediler. Ben de Jisung'un yanına oturdum. Minho elinde hoşaf dolu tepsiyle gelince gülmeye başladım. Ciddiydi.
"Oğlum sen sakat mısın?"
"Canım kardeşim, içer misin şunu sağlıklı sağlıklı."
Israr etmişti içmemem için fakat gerçekten ayık kafada duracak halim yoktu. En sonunda hoşafların içine vodka atmaya ikna edebilmiştim. Hoşaf ve vodka kokteyl içmiştik.
Yaşananları yeniden anlatırken pür dikkat dinlediler beni. Minho da içip kendini üzmek yok felsefesini bir kenara bırakıp içmeye başladı. Geç olmadan Seungmin gidip biraz daha aldı. Hava almak için balkona çıktığımda yarım paketten bir dal alıp içmeye başladım. Başa çıkamıyordum hiçbir şeyle. Dal yanıp kül olurken ben dakikalarca ağlayıp öyle girdim içeri. Sabaha kadar içtik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
jardin, hyunin
Fanfictionhyunjin, platonik aşkı jeongin ve juyeon arasında seçim yapmak zorunda kaldığı bir duruma düşer.