-
Evet, şu an öküzün trene baktığı gibi birbirimize bakıyorduk. Anlamıyorum,bu simulasyon benim mutsuzluğum üzerime mi kodlanmış? Çünkü romanda prens, ben ve Jay aynı sınıftaydık, Heeseung bizimle aynı sınıfta değildi. Hatta romanda bu kısımlar, prensin büyü sınıfındaki Sunoo'yla vakit geçirmesi, ona yaşadıklarını anlatması falandı. Bu zamanlarda yakınlaşıyorlardı.
Neyse, en azından Heeseung sessizce benim sıramın en uzak köşesindeki bir yere geçmişti. Muhtemelen en sonki tehditimden sonra olaya karışmak istemiyordu. Onun ardından prens ve Jay de ard arda sınıfa girmişlerdi. Jay sınıfı inceleyip bir yer arıyordu. Önüne bakıp beni görünce gülümsemiş ve yanıma oturmuştu. Neşeli bir biçimde "Günaydın Jaeyun" demişti. "Günaydın Jay de bir şey mi oldu? Sabah sabah fazla mutlusun." Demiştim.
Jay kolundaki bilekliği gösterip. "Bak, Jungwon verdi." demişti. Bilekliğin üstünde siyah bir kedi vardı. Ama bileklik parıldıyordu. Bu tuhaftı. Sorgulamadım. "Çok güzelmiş Jay, neden verdi?" demiştim. İster istemez yüz ifadem şaşırmış gibiydi. "Uzun zamandır ona bir çok şeyde yardımcı olduğum için verdi." Çok mutlu görünüyordu ama ben o bileklikte başka bir şey olduğunu düşünüyordum. "Jaeyun, neden suratın sevinmiş gibi durmuyor." demişti jay üzüntülü bir biçimde.
'Sana aldı Jay, senin adına mutluyum ama o bileklikte başka bir şey var.' demek isterdim. Suratıma sahte bir gülümseme kondurup. "Hayır Jay, çok mutlu oldum; belki de o da seni cidden seviyordur." Demiştim. Yalandan. "Umarım öyledir."demiş ve sırıtmaya başlamıştı. Muhtemelen şu an Jungwon'la hayaller kuruyordu.
Zilin çalmasıyla ayakta olan öğrenciler tek tek sıralarına geçmişlerdi. Ardından hemen elinde kitaplarla yaşlı bir adam girmişti içeri. Masaya doğru ilerleyip elindeki kitapları masaya bıraktmıştı. Sınıfın ortasına geçti.
"Ben Benedict Kevin Schädel." demişti adamın sesi yaşına nazaran gürdü. "Ben sizin büyü profesörünüzüm. Önceden gelenler beni zaten tanıyor." demişti. Burada tek yeni olan sanırım bendim.Arkadan kim oldugunu tanımadığım ama benim gibi yeni gelmiş bir öğrenci konuştu. "Özür dilerim ama bizim büyü yeteneğimiz yok, neden büyü dersi görüyoruz?" Bu ne biçim bir soru böyle, ölmeden önce biz de alakasız olan bir sürü ders görüyorduk ama asla sorgulamıyorduk. Sorgulasak bile mecburiyetten kabul ediyorduk.
"Öğreneceksiniz bayan Storm." demişti profesör. Adam cümlelerinde sanki farklı manalar varmış gibi konuşuyordu. Sanki derinlere insem hiç çıkamayacak gibiydi. Profesörün gözlerinin içine bakıyordum. Bir anda bana dönüp "Öncelikle Bay Dunkelheit, buradaki büyü gücü en zayıf sizsiniz." demişti sakin ses tonuyla. Sağ olun yüzüme vurduğunuz için. Cevap vermek istemiyordum. Ne diyebilirdim ki? Önceki Jaeyun büyü yapmayı bilirdi ama ben onun bedenini aldığımda bu özelliğini kaybetmişti.
"Ned-" demesiyle sözü yarıda bölünmüştü. Kara bahtım bugün benim yanımda olduğundan sınıfın kapısı çalmıştı. Gelen öğrenci telaşlı bir biçimde, "Profesör, hemen aşağıki sınıfa gelmeniz gerekiyor bir öğrenci kurbağaya dönüştü." demişti sesli bir biçimde. Ama sorun şuydu bunu düzeltebilcek illaki biri vardır. Jungwon'a deseler hızlı bir şekilde eski haline çevirebilirdi. Neden profesör çağırmışlardı? Cidden bir sik anlamıyordum.
Profesör ise elimdeki kalemi gömleğinin cebine koyup hiçbir şey demeden sınıftan çıkmıştı. Adam hiç sorgulamadan gitmişti. İçimde kötü bir his var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Souled Romance [jakehoon]
RomanceOkuduğu Souled Romance adlı aşk romanının içine düşen Jake, o dünyaya dükün oğlu olarak gelmesiyle prense aşık olmadan hayatını yaşamayı amaçlar.