-
Aniden ağzımın birinin eliyle kapanmasıyla şu an sıçtığımı hissetmiştim...
Ağzımı eliyle sımsıkı tutan kişinin kollarını tırnaklıyordum. Gözlerim fal taşı gibi açılmış, kalbim sanki bir maratonu birincilikle bitirmişim gibi atıyordu. İnanılmaz derecede adrenalin hormonunu salgıladığımı hissediyordum. Bacaklarım korkudan titriyordu. Cidden böyle mi ölecektim ben? Hem de bu aptal kimonoyla. Biraz havalı ölseydim bari ya!
Beni sertçe tutan kişi, dudaklarımı örtüğü elini biraz gevşetip beni serbest bırakmıştı. Çizdiğim kollarından tutup aşağı indirdiğimde yüzüne döndüm. Nerede görsem tanıyacağım o simayı; iğrenç sırıtışıyla bana bakan Heeseung'u görmüştüm. Sağ elini kaldırıp sanki hiçbir şey olmamış gibi elini sallayarak, "Merhaba Jaeyunie." demişti. "Bu kadar korkmana gerek yoktu." Pembe sümük her yerde beni bulmak zorunda mı? Ciddi söylüyorum. İstemediğin ot dibinde bitermiş gerçekten.
Tırnaklarımı avcumun içine bastırarak, "Sen ruh hastası mısın?" dedim. Bunu sormam bile hata, her zamanki gibi cinlerimi nasıl tepeme çıkaracağını çok iyi biliyor. Kaşlarını kaldırarak yarım ağız, "Seni burada görmeyi beklemiyordum Jaeyunnie, neden buradasın?" dedi. Sana hesap verecek biri gibi mi duruyorum oradan.
"Bundan sana ne? Rahat bırak beni." diyip kolundan itmiş sonra da arkamı dönüp hızlıca adımlaya başladım. Felaket tellallı gibiyim, aksiyonu üstüme çekiyorum cidden. Bir insan bu kadar uğursuz olamaz.
Aşk dizilerini aratmayan bir sahne olarak "Jaeyun bekle," diyip aniden kolumdan tutmuş ve beni kendine çevirmişti. "Sadece biraz takılalım, başka bir şey istemiyorum." demişti üzgün bir ifadeyle. Pembe sümük yerine daha mantıklı biri karşıma çıksaydı illaki kabul ederdim ama inanın pembe sümükle vakit geçirmek ömrümden ömür alırdı. Ayrıca Sunoo'ya yaptığı o aptal imadan dolayı hala sinirliydim. "Heeseung git başımdan, istemiyorum. Rahat bırak beni."
"O haklı Jaeyun, biraz vakit geçirebilirsiniz." Sesin geldiği yere döndüğümde karşımda aynı benim gibi kimono giyen, suratında o tanıdığım güven verici gülümsemesiyle bana bakan kişiyi görmüştüm. Buraya geldiğimden beri en sevdiğim kişiydi Dük. Kalbim mutluluktan o kadar hızlı atıyordu ki gözlerimin içi cam gibi şeffaflaşmıştı. "Baba." dedim özlem dolu ifademle.
Gözlerine baktığımda benim onu özlediğim gibi onun da beni özlediğini anlayabiliyordum. Bunu düşünmemle ondan da cevap geç gelmedi. "Seni özledim oğlum." diyip gülümsemişti. Bu gibi anlar bana her zaman kötü hissettirmiştir. Sevdiğim bir insanı uzun zaman sonra görmek; onun için içimde sakladığım özlem duygusunun aniden kapanmış olan tozlu raflardan tekrardan açılması demekti.
"Ben de seni özledim baba." Dudaklarımı gözlerimden yaşlar akmasın diye birbirine sımsıkı bastırıyordum. Sanki yüzüm felcli gibi kendimi çok kasmıştım.
Heeseung'un tuttuğu koldan sıyrılıp Dük'ün yanına ilerlemiştim. Bana açtığı kollarına gidip sanki bir daha bırakmayacak gibi kollarımı sımsıkı sarmıştım. O da kafamı omzuna bastırmıştı. Bu zamana kadar şanssızım diye geziniyordum ama aslında ne zaman nerede şanslı olduğumu bilmediğimdenmiş.
"Neden buradasın?" dedim kafamı yaslandığım omzundan kaldırarak. "Anlatacağım, ama önce biraz Heeseung ile vakit geçir." demişti sakin bir tonda. Bunu yapmak istemiyordum. "Ama-" diyip itiraz edecekken ellerini omuzlarıma koyup yüzünü bana hizalamış ve, "Lütfen, şimdi değil." demişti rica eder bir biçimde. Kulağıma yaklaşıp "Boynundaki kolyenin rengi siyah ama Heeseung'un bunu bildiğini düşünmüyorum. Şimdi en azından biraz vakit geçir sonra sana neden burada olduğumuzu detaylı anlatacağım." demiş ve kulağımdan uzaklaşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Souled Romance [jakehoon]
RomanceOkuduğu Souled Romance adlı aşk romanının içine düşen Jake, o dünyaya dükün oğlu olarak gelmesiyle prense aşık olmadan hayatını yaşamayı amaçlar.