10. bölüm

295 45 96
                                    

-

Balonun içerisindeydik, herkes kendi arkadaş grubuyla takılıyordu. Ortam düşündüğümden daha sıkıcıydı, elimde olsa şu an burada durmazdım. Ama Sunoo ve Niki için katlanıyordum. Elimde içmekte olduğum üçüncü kadehim vardı. Aslında bu kadar fazla içmemem gerekiyordu çünkü ben az kadehle bile hızlı sarhoş olan biriydim. Şu an bile kafam biraz kötüydü. Neyse içmeye devam etmem bundan sonra.

"Niki, neden o kızı kabul ettin?" demişti Sunoo bağırarak. Arkamı döndüğümde Sunoo'nun sinirli ifadesiyle karşılaşmıştım. Ben sizi üç saniye yalnız bıraktım üç saniyede içinde ne yaşadınız.

"Sunoo, sen bana benimle dans edeceğini söylemedin."

"Çünkü teklif etmedin. Teklif etmeden seninle nasıl dans edebilirim?"

"Sen etseydin o zaman. Bak, edeni geri çevirmiyorum." demişti. Niki'nin bu sözleri fazlasıyla ağırdı, yersiz konuşuyordu. Endişeli ifademle onları izliyordum. Sunoo'nun gözleri dolmaya başlamıştı. "İyi, madem kimseyi geri çevirmiyorsun, bundan sonra beni de kendine geri çeviremezsin." demişti.

"Sunoo bak ben-" diyip kolunu tutacakken Sunoo Niki'nin elini sertçe itmişti. Müdahale etmeli miydim çok kararsız kalmıştım. İnsanların ilişkilerine çoğu zaman destek olunması dışında karışılmasını doğru bulmuyordum.

Ama "Kimse peşimden gelmesin." demişti. Sanırım karışmamam gerekiyordu. Ama onun kardeşiydim, gitmeyelim diye düşünürken elini omzuma koyup, "Bırak yalnız kalsın." demişti Jungwon. Ben de tamam anlamıyla kafamı sallamıştım. Endişeliydim, Sunoo incinmişti.

Jungwon arkasını dönüp, "Sen cidden hangi mantıkla bunu dedin?" demişti sinirli bir biçimde. Haklıydı, melek gibi çocuğa nasıl böyle bir şey diyebilmişti anlamıyorum. Cidden bu konuşmayı duymak istemiyordum. Huzursuz olmuştum. Kafam güzel olduğundan geçmiş anılarımı hatırlıyordum. Biraz ileri gidip önümdeki masada olan kadehlerden hızlıca bir tane alıp diklemiştim. Sertliği rahatsız etmişti. Ama yaptığımdan hiç pişman değildim. Birazcık sarhoş olmak sorun teşkil etmiyordu. Kafam iyice kötü olmaya başlamıştı. Ellerimi şakaklarıma koyup ovalamaya başladım. Başım feci bir şekilde ağrıyordu.

Gözlerim buğulanmaya başlamıştı. Sarhoşluktan yarım daire kanallarımın içindeki sıvı hareket ediyormuş gibi hissediyordum. Kafam eğikti. Yerdeki karoları sayıyordum. Karoların önüne bir  el uzatıldığını fark etmemiştim. O elin sahibi bana, "Benimle dans eder misin Jaeyun," demişti. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda bu elin sahibinin pembe sümük olan Heeseung olduğunu görmüştüm. Hangi kafayla bana bunu teklif ediyordu. Kafam güzelleştiğinden mi bilmiyorum ama dans etme fikri hoşuma gitmişti. Uzattığı eli yavaş bir biçimde tutmuştum. Ama buna yaptığıma pişman olacağımı bilmeyerek.

Ellerini ellerime sarmıştı. Bir elimi omzuna koyup diğer elimi kemikli parmalarının aradından geçirmiştim. O da elini benim belime koymuştu. Daireler çizerek uyum içinde dans ediyorduk. İnsanların sesleri ve görüntüleri bulanık, uğultulu geliyordu. 'Çok iyi çift olurlar' ve 'Uyum içinde dans ediyorlar' diye şeyler duymuştum. Yat aşağı dik taşağı modumda olduğum için pek umursamamıştın. Heeseung ise gözlerimin içine bakıyordu. Ama o bakış bana benim tanıdığım ışıltımı yansıtmıyordu. Madem böyle düşünüyordum, neden onunla hala dans ediyordum?

Hayatımda aldığım kararlardan pek pişman olan bir yapım yoktur ama şu an şu bu boktan dans yüzünden kendimden nefret etmeye başlamıştım. Elini belime koyması tiksinmeme sebep oluyordu. Aptal mıyım? Neden kabul etmiştim ki? Bayılacakmış gibi hissediyordum. Belimi okşuyordu. Ellerini sıkılaştıryordu, beni kendine daha da yaklaştırıyordu. Burun burunaydık, kapalı alan üstüme üstüme gelmeye başlamıştı. Birinin şu an beni kurtarmasına çok ihtiyacım vardı.

Souled Romance [jakehoon]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin